23. Bölüm

171 18 4
                                    

"Sen gerçekten Kang Taemoo musun?" kız oğlanın yüzünü elleri arasında sıkıştırırken oğlan geri çekildi ve "Ne kadar içtin sen?" diye sordu.

Kız "Azıcık içtim." deyip şirinlik yaparken kafamı geri atıp ofladım.

"Biz neden bu saçma pembe diziyi izliyoruz?"

"Pembe dizi değil romantik komedi."

"Neyse ne, ben çok sıkıldım."

"Ama bekle kız itiraf ediyor galiba." Yerimden kalkamadığım için sızlanarak izlemeye devam ettim.

"Chanyeol neden peş peşe 5 bölüm dizi izliyoruz? Yetmez mi bu kadar?" bıkkınlıkla konuştum.

"Sıkıldın mı?" elindeki bitmiş cips kabını kenara koydu. Saatlerdir cips yiyip kola içtiği için leş gibi de kokuyordu.

"Sence?" derin bir nefes verdim.

"Dizinin başından beri söyleniyorsun, izlemedin bile." omuzlarını düşürdü.

"Saçma çünkü. 13 yaşında kız çocuğu muyuz biz?"

"Baekhyun bil diye söylüyorum, erkekler de böyle şeyler izleyebilir."

"Chanyeol bil diye söylüyorum, görüşmeyeli zevklerin bayağı değişmiş." konuşmasını taklit ettim.

"Değişmedi, sadece kafamız dağılsın diye açtım. Ama söylenip duruyorsun."

"Tamam sen kafanı dağıt, ama önce beni odaya götür. Uykum geldi benim."

"Yanımda uyu, burada."

"Leş gibi cips kokuyorsun, asla uyumam. Odama götür beni."

"Hala kolum ve bacağım ağrıyor, maalesef götüremem."

"Sen şuna işime gelmiyor desene. Banyoya sürüklerken hiç ağrın kalmıyor da."

"Siz yine niye didişiyorsunuz, hala barışamadınız mı?" tanıdık ses duyulurken ikimiz de kafamızı çevirip sesin sahibine baktık.

"Sehun!" aynı anda söylemiştik, kabanını çıkarıp yanımıza geldi. Haftalardır ortalıkta yoktu.

Chanyeol büyük bir gerginlikle televizyonu kapattı ve Sehun'a döndü.

"Biraz temiz hava mı alsak?" Sehun ise gergin bir şekilde sordu. Başımı salladım sadece, Chanyeol ise hiçbir şey demeden ayaklandı.

"Üst kattaki terasa çıkalım." Chanyeol yine ağzını açmadı ve büyük bir soğukkanlılıkla üst katın yolunu tuttu. Sehun ise beni kucakladı ve güçlü kollarıyla terasa kadar çıkardı.

Chanyeol çoktan hazırlanmış terasın geniş koltuğuna otururken Sehun beni ateşin tam kaşısına oturttu ve kalın battaniyelerin birini omzuma, diğerini dizlerime örttü.

Kendisine alkol alma kurallarına aykırı derecede çok şarap koyup üç yudumda hepsini bitirdi ve bir süre gözlerini sımsıkı yumup alkol etkisinin hafiflemesini bekledi. Ardından bir kadeh daha koydu ve titreyen elleriyle kadehi kavrayıp yeniden aynı şekilde içti.

Çok düşünceli görünüyordu. Karşımda gördüğüm adam benim küçük kardeşim olan Oh Sehun değildi. Dertlere boğulmuş, üstüne binen yüklerden dolayı omuzlarını dik dahi tutamayacak hale gelen, içini hiç kimseye dökemeyen ve her an patlayacak bir bomba misali karşımda oturan birisiydi.

Ne çok isterdim ellerini tutabilmeyi...

"İkinizin de kafasında soru işareti kalmaması için en başından her şeyi anlatacağım." bedenini bize doğru döndürdü ve titreyen ellerini dizginlemeye çalışırken son bir yıldır peşinde koştuğu, öğrendiği ve bizim için yaptığı her şeyi teker teker anlattı. Her cümlesinde sesi titriyordu. Sesindeki titremenin altında çekince de vardı. Tüm her şeyi tam olarak öğrendikten sonraki tepkimizden çekiniyordu, bu çok açık ve netti.

DRAGON'S TEETHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin