"Merhaba anne, baba." anıtlarının önünde eğildim.
"Merhaba Bay Byun, Bayan Byun." Chanyeol de aynı şekilde eğildi.
"Nasılsınız?" cevap gelecekmiş gibi anıt taşlarını izledim. "Ben iyiyim. Hatta uzun zamandır hiç olmadığım kadar iyiyim." gülümsedim.
"Biz..." Chanyeol ellerini önünde birleştirmiş bir şekilde konuşmaya çalışıyordu. "Biz barıştık. Her şeyin aslını öğrendik. Sizler de öğrendiniz, değil mi?" Sanki cevap vereceklermiş gibi bekledik ikimiz de.
"Tüm bunlara sebep olanlar cezalarını aldı ve biz iyiyiz. Sizler de artık rahatsınız değil mi?" Chanyeol elini omzuma attığında hafif bir rüzgar esti. Sanki sorumuzu onaylar gibi bir işaret bırakmışlardı. Ya da biz öyle düşünmek istiyorduk, bilmiyorum.
Bir süre annem ve babam ile konuşup içimi döktükten sonra birkaç sıra ötedeki Chanyeol'ün ailesinin yanına gittik. "Merhaba anne, baba." Chanyeol anne ve babasının önünde eğildi ve ardından Hyera'nın anıtının yanına oturup taşını okşadı. "Hyeram..." gözleri dolmuştu. "Bak sana kimi getirdim."
Ben de yanına oturdum. "Hyera." elimi anıt taşına koydum. "İyisin, değil mi?" Chanyeol'e baktığımda beni izliyordu. "Ben iyiyim." bir süre söyleyeceklerimi toparlamaya çalıştım. "Bunca zamandır yanına gelmediğim için özür dilerim. Seni hayal kırıklığına uğratmış olmalıyım." Chanyeol elimi tuttu. "Chanyeol kadar harika bir ağabey olamadığım için üzgünüm."
"Yeniden bir araya geldik güzelim." Chanyeol gülümsedi. "Yeniden birlikteyiz ve hatta geçen gün babalarımızın hayalini gerçekleştirdik!"
"Sehun'u soracak olursan birkaç özel durumu yüzünden yurt dışına gitti ama döndüğünde kulaklarından tutup yanına getireceğim, söz." diyerek konuştum.
Sessiz kaldık. Özlem duyuyorduk geçmişimize. Ne kadar yeniden bir araya gelmiş olsak da eskisi gibi değildik ve olamayacaktık da. Hep eksik kalacaktık.
Gözümden akan yaşı silerken Chanyeol yeniden elimi tutmuştu. "Seni koruyamadığım için özür dilerim." fısıldadım. "Hiçbir şeyin farkında olmayıp saf nefret beslediğim için, bu nefret yüzünden gözüm hiçbir şey görmediği için ve seni de buna dahil ettiğim için çok özür dilerim." anıtındaki fotoğrafını okşadım. "Çok acı çekmiş olmalısın." fısıldadım yeniden.
"Özür dilemem seni geri getirmeyecek. Üzgün olmam çektiğin acıları geçirmeyecek. Bana hala kırgın ve kızgınsındır. Belki burada oturup seninle konuşmam bile seni çok sinir ediyordur, özür dilerim. Ancak seni çok özledim."
"Hyera seni hep çok sevdi. Amacım teselli vermeye çalışmak değil fakat sana gelmek istediğinde onu engelleyen bizler olduk." başını eğdi "Yüksek ihtimalle, yanında olamadığı için o suçluyordur kendini." gözünden düşen yaşı sildi. "O yüzden ikinizin de üzgün olmasına gerek yok!"
"Hyera, ağabeyini döveyim mi?" sessizliğin ardından ağzımdan çıkan sözlerle Chanyeol kafasını kaldırıp bana baktı.
"Ben ne yaptım şimdi?"
"Öyle, içimden geldi." kahkaha attım.
"Görüyor musun Hyera, hep şiddete uğrayan taraf benim!"
"Görüyor musun Hyera, hep ağlıyor!" kahkaha attım "Birazdan bayılacak diye korkuyorum."
"Ağlamıyorum bir kere!" yeniden kahkaha attım.
"Hala ağlıyorsun!" kahkahama devam ettim.
Gün boyu ailelerimizin anıtında zaman geçirdik. Zaman zaman sustuk, zaman zaman ağladık, zaman zaman içimizden gelenleri anlattık. Günün sonunda ise gitme vaktimiz gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRAGON'S TEETH
Fanfictionİçimde yanan intikam ateşi, içinden sağ kurtulduğum alevlerden daha gürdü. -Byun Baekhyun