22. Bölüm

154 18 7
                                    

"Evet Bay Byun, çok iyisiniz!" Baekyun ter içindeki bedenini tekerlekli sandalyeye bıraktı.

"İyi falan değilim. Tek bir uzvum bile hareket etmiyor!"  sinir bozukluğuyla bağırdı ve başaramadığını düşünse de sadece birkaç gün içinde hareket ettirmeye başladığı zarif parmaklarından birini tekerlekli sandalyenin düğmesine basarak odadan çıktı.

"Kusura bakmayın lütfen." fizik tedavi uzmanı anlayışla gülümsedi "Sorun değil, yarın görüşmek üzere." dedi ve odadan çıktı. Ben de ne yapacağımı bilemeyerek bir süre odada kaldıktan sonra evin önünde uzanan sahile çıkmaya karar verdim.

Havalar hala çok soğuk olduğu için bulduğum kalın bir şişme montu üzerime geçirdim ve hala desteksiz tak olarak yürüyemediğim için bastonumu alıp evin bahçeye açılan kapısından dışarı çıktım.

Günlerdir Baekhyun ile konuşmaya çalışıyorduk. O gün bana gitmememi söyledikten sonra yine aynı şekilde davranmaya devam ediyordu ve sadece doktorlarla konuşuyordu. Konuşuyordu dediysem de, yaptığı tek şey doktorları terslemekten ötesi değildi.

Sehun'u ise Baekhyun'un odasına daldığı günden beri görmüyordum. Evde değildi, büyük ihtimalle Seul'e geçmişti. Onunla da konuştuğumuz söylenemezdi. Basit birkaç cümle dışında konuşmuyorduk ve sessizliğimiz giderek tehlikeli bir hal alıyordu. Ne zaman patlayacağımızı bilmiyordum.

Değer verdiğim iki adam da benimle konuşmuyordu ve içimde büyüyen kocaman bir boşluk vardı. Baekhyun'un her anlamda iyi hissetmesini istiyordum ve bunun için elimden geleni de yapmaya çalışıyordum. Sehun ile konuşabilmek için, biraz olsun rahatlayabilmesi için adım atmaya çalışıyordum ancak ben ne kadar adım atarsam Sehun birkaç adım daha geri gidiyordu.

Uyandığımdan beri kendimden çok başka şeyleri düşünüyordum. Evet, iyiydim. Yani, Baekhyun'a oranla iyiydim. Sehun'a oranla agresif değildim mesela. Ama kendime baş başa kalıp düşüncelere daldığımda boğuluyordum.

O gece yaşadıklarımız sürekli aklımda dolanıp duruyordu. Ailemin öldürülmüş olması, ailem gibi gördüğüm yardımcımızın Kim Junmyeon'un tetikçisi olması, Hyera'nın yardım çığlıkları ve sırf yaşamam için, hayatıma devam edebilmem için kendini feda etmiş olması... Sevdiğim adamın aslında hiçbir şey yapmamış olması ve benim ne idiği bilinmez bir maillerin, mesaj ve fotoğrafların peşinden gidip onu baş düşmanım olarak belirlemem nefesimi kesiyordu. Onu öldürmek için her şeyi denediğim ve aklımda dönen daha da kötü planları düşünmüş olmak bile kendimi öldürmek isteyecek kadar boğuyordu beni.

Ben ne yapacaktım? Tüm bunları nasıl telafi edecektim? Sehun'a zamanında yaptığım haksızlıkları, Baekhyun'a yaptığım yanlışları nasıl düzeltecektim? Kalp kırıklıklarını nasıl iyileştirecektim? İyileştirebilecek miydim ki?

Elimi saçlarıma daldırdım ve sıkıntıyla bir nefes verdim. Canım aşırı derecede sigara çekiyordu. Ya da bayılana kadar alkol almak istiyordum. Hiçbir şey hissetmeyene kadar içmek ve kafamı uyuşturmak istiyordum. Çünkü artık kitap okumak da işe yaramıyordu, film ya da dizi izlemek de ve şarkı dinlemek de... Hiçbiri işe yaramıyordu.

Elimi montun cebine attığım esnada mucize gibi sigara bulmuştum. Rahatlamayla nefes verdim ve paketin içinden bir tane çıkarıp hemen sigarayı tutuşturdum. Çektiğim ilk nefeste boğazım yansa da iyi gelmişti. 

"Hayır, bu akşamı unutamam

Ya da giderken ki yüzünü
Ama sanırım bu tam da böyle
Hikayen devam ediyor
Her zaman gülümsüyorsun ama gözlerin
Kederini gösteriyor, evet gösteriyor"

DRAGON'S TEETHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin