"Chanyeol o Nintendo'nun sesini iki dakika içinde kesmezsen elinden alıp atacağım." Hamakta birbirimize geçmiş bir şekilde uzanırken ben kitap okuyordum kafasız Chanyeol ise saatlerdir bıkmadan Nintendo oynuyordu. Ses yüzünden kitaba olan tüm odağım az önce kaybolduğu için Chanyeol'e verdiğim iki dakikalık süreyi içimden saymaya başladım. Oyunu kapatma gibi bir niyeti yoktu anlaşılan.
Yüz on yedi...
Yüz on sekiz...
Yüz on dokuz...
Yüz yirmi.
Chanyeol'ün elinde hırsla tuttuğu Nintendo'yu sakin ama güçlü bir şekilde kavradım ve kafası karışık görünen Chanyeol'ün suratına şeytani gülümsememi sunduktan sonra Nintento'yu bilerek az ötemizdeki ağaca doğru sertçe fırlattım.
"Baek sen ne yaptın?" Chanyeol dehşet içinde sorusunu sorarken omzumu ilktim ve az önceki pozisyonumu alıp kitabıma geri döndüm.
"Ben seni uyarmıştım." Chanyeol huzursuzca kıpırdanırken Nintendosunun şu anki durumunu merak ediyordu büyük ihtimalle.
"Baek o benim yarım dönemlik emeğimdi. Onu alabilmek için yarım dönem boyunca eşek gibi ders çalıştım. Bu yaptığın insanlık mı şimdi? Resmen fizik için kafa patlattığım onca gece gibi bir anda Nintendomu ağaca attın. Belki de kırıldı. Baek babama ne kadar yalvarmıştım onun için biliyor musun? Lütfen bana sert atmadığını söyle. Kırılmaz de. Bir şey olmaz de, lütfen..."
"Kıpraşma lütfen rahatım bozuluyor." Dediği her şeyi duymazdan gelip kucağında uzanmaya devam ederekkitap okuyormuş gibi yapmaya devam ettim. Dikkatim çoktan dağılmıştı. Aslında kitap okumuyordum şu an ama ona dikkatimi ne kadar az verirsem o kadar az mızmızlanırdı.
"Byun Baekhyun. Az önce Nintendomu kirli bir peçeteymiş gibi ağaca fırlattın ve şimdi de hiçbir şey olmamış gibi kitap okumaya devam mı ediyorsun? Bunu nasıl yapabilirsin? Sen hayatımda gördüğüm en duygusuz, en acımasız, en taş kalipli, en şeytan..."
"Uyanık insanları bekleyen tek ama tek bir görev vardı: Kendini aramak, kendi içinde bir sağlamlığa kavuşmak, el yordamıyla kendine özgü yolda ilerlemek, yolun nereye çıkacağına aldırmamak."
"Ben ne diyorum sen ne diyorsun? Ben de senin kitabını alıp," elimdeki kitap birden kaybolurken ne olduğunu idrak etmem birkaç saniyemi aldı "Böyle fırlatsam hoşuna gider mi!" Chanyeol üzüntüyle yakınmaya devam ederken sessizliğim susmasına sebep olmuştu. "Baekhyun?"
"Chanyeol."
"Baek..."
"Park Chanyeol, kaç." Chanyeol benimle iç içe geçmiş bedenini can havliyle benden ayırıp kaçmaya çalışırken önce hamaktan düşmüş ardından hemen toparlayıp koşmaya başlamıştı fakat annemin çiçeklerini sulamak için takılı duran hortuma takılıp dengesini iyice kaybederek yere kapaklanmıştı. Ona yetişmek için hızlanmaya zahmet etmemiş ve o kalkana kadar yanına ulaşmıştım. Yanda duran su dolu kovayı aldım ve kovanın içindeki tüm suyu üzerine boşaltırken çığlıklarını dinledim.
"Çocuklar, neler oluyor burada?" Annemin sesini duyarken kovayı hızla yana bıraktım.
"Hyesu teyze," Chanyeol acı dolu sesiyle anneme kendini acındırırken yerden hiçbir şekilde kalkmıyordu.
"Baekhyun misafirimize böyle mi davranıyorsun?"
"O misafir değil, ayrıca kitabımı yere fırlattı." kaşlarımı çatarak konuşurken Chanyeol büzdüğü dudaklarıyla suratıma bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRAGON'S TEETH
Fanfictionİçimde yanan intikam ateşi, içinden sağ kurtulduğum alevlerden daha gürdü. -Byun Baekhyun