"Baek!" kulağıma dolan ses beynime ulaşsa da tıpkı önceki anlar gibi algılarıma ulaşmıyordu. Sırtım, ağrıtan ve üşüten yerden havalandıktan sonra geçen bir sürenin ardında yumuşak yerle buluşmuştu.
"Banyo şurada, ılık su doldurur musun?" tanıdık ses kulağıma dolarken gözlerim tutkalla yapışmış gibi açılmıyordu. Bedenim tekrar üşümeye başlamıştı ama parmağımı dahi oynatacak halim olmadığı için elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Yine aradan ne kadar geçtiğini bilmediğim bir sürenin ardından, normalde de üşüyen bedenim buz gibi suya girmişti. Dudağımdan çığlık dökülürken bedenimin şiddetli titremesini durduramıyordum. "Tamam, tamam sakin ol. Suyu sıcaklatacağım." tanıdık ses yine konuşurken yumruklarımı sıkmış titrememi durdurmaya çalışıyordum ama nafileydi.
Titremem durmaya başladığı sırada bedenim sudan ayrılmıştı. Üşüyen bedenimi kıyafetler sarınca, üşümem bir tık daha geçmişti. Alnıma bir şey koyulduğunu hissetsem de hala gözlerimi açacak halim yoktu.
Bilincim kapanmak üzereyken "Baekhyun kalk hadi," tanıdık ses yine kulaklarımı doldurmuştu. Gözlerimi zorla aralarken karşıma Sehun'u görmüştüm. "Sehun?" bulanık gördüğüm kişinin Sehun olduğunu doğrulamak istediğim için konuşmuştum ama konuşmam daha çok fısıltı gibi çıkmıştı.
"Benim, aç ağzını hadi. Önce şu çorbayı içip kendine gel." yardımı sayesinde doğrulup uzattığı çorbayı içtim fakat önce ağzımı sonra boğazımı yakan acıyla birlikte öksürmeye başlamam bir olmuştu. "Acı!" diye öksürüklerimin arasından konuşurken öksürmem gittikçe artıyordu.
"Acı mı?" Sehun'un telaşlı sesi kulağıma ulaşırken elimden hiçbir şey gelmiyordu. Umarım alerji iğnemi hemen bulabilirdi çünkü nefes alamamaya başlamıştım. "PARK CHANYEOL!" duyduğum en son şey buydu. Sanırım ölmüştüm...
Keşke ölseydim. Keşke ölseydim de bu acıyı çekmeseydim.
"Baek! Tanrım, iyi misin?"
"İy-" boğazıma batan acıdan öksürük krizine girerken iyi olmadığımı tescillemiştim.
"Öldüreceğim seni Chan!" Sehun'un homurdanmasının ardından yüzüne baktım. O aptal sırığın bu durumla ne alakası olabilirdi ki? Sehun ona bakışımdan anlamış olacak ki durumu anlatmaya karar vermişti. "Chanyeol'ün evine girecekken kapıda baygın bedeninle karşılaştık. Alelacele seni buraya taşırken ondan da yardım istedim ama her şeyi sikip attı." son kelimesini dişlerinin arasından söylemişti.
"Çorb-" tekrar öksürdüm ve acıyan boğazımla devam etmeye çalıştım. "Acıydı. Çok acıy-" boğazım tekrar acıyınca konuşmaktan vazgeçmiştim. Sesim de zaten fısıltı olarak çıkıyordu.
"Seni buraya getirince geri zekalıdan küvete ılık su doldurmasını istedim. Gitmiş buz gibi su doldurmuş," demek ki o yüzden çığlık atmıştım ve deli gibi titremiştim. "Ben suyu sıcaklatayım derken ondan bu sefer çorba yapmasını istedim çünkü çok güzel yemek yapar. Nereden bilebilirdim ki, eve benim için aldığın acı biberin yarısını çorbanın içine boşaltacak..." o cani benim acıya alerjim olduğunu biliyordu. Biliyordu ve bile bile acı çekmem için yapmıştı bunu! "Alerji iğneni sonunda buldum. Geldiğimde hareketsiz yatıyordun Baekhyun, ben çok korktum. Sana bir şey oldu diye." sesi çatlayınca kucağına koyduğu elini tuttum.
"Gel." diye fısıltıyla konuştum. Böyle konuşunca daha az acıyordu canım. Sehun beklemeden yanıma geldi ve uzandı. "Ayrıca," bu ses tonu beni azarlayacağı anlamına geliyordu. Ne yapmıştım ki... "Sen kafayı mı yedin!" Anlamayan gözlerle suratına baktım. "Hava almak için terasa çıktığımda içeri giren soğuktan bile şikayet eden sen," yatakta bana döndü. "Bütün camları açmak ne demek!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRAGON'S TEETH
Fanfictionİçimde yanan intikam ateşi, içinden sağ kurtulduğum alevlerden daha gürdü. -Byun Baekhyun