1

4.7K 43 0
                                    



Sıcak buharı yüzüme çarpan kahvemden bir yudum daha aldım. İş çıkışı ya da güneşli bir cumartesi günü rutin olarak bu tarih kokan elit restorana gelir ve huzur bulurdum. Yemekten sonra içtiğim şekerli kahve ya da istek düzeyime bağlı olarak içtiğim fransız şarabı vücudumu dinlendirirdi.
Bu restoran rakiplerine göre semtin en lüks ve ihtişamlı mekanıydı. Ortamın elit oluşu hoşuma giderken mekanda genelde tanıdık yüzler bulunurdu. Daha çok şehrin bilindik aile mensupları iş yemeği ya da aileyle geçirilecek güzel bir akşam için buraya uğrarlardı.

Kitaptan kafamı kaldırıp mekana doğru göz gezdirdim. Siyah güneş gözlüğüm bakışlarımı saklarken gitme vaktimin geldiğini düşündüm. Kahvemin son yudumunu boğazımdan akıttıktan sonra elimdeki kitabı çantama zar zor yerleştirdim. Üzerime giydiğim siyah elbisem otururken yukarıya çekildiğinden ayağa kalkarken ellerimle düzelttim. Siyah giyinmeyi seviyordum. Siyah benim rengimdi. İçim ne kadar cıvıl cıvıl da olsa dışarıdan daha ağır ve ifadesiz durduğumu birkaç arkadaşımdan duymuştum. Sanırım siyah insanı olmak böyle bir şeydi ve ben durumumdan hiç şikayetçi değildim. Bu halim insanların bana karşı daha çekingen kalmasını sağlardı. Tabi ki insan düşmanı değildim. Mesleğim gereği birçok insanla muhatap oluyor onların derdini kendi derdim yapabiliyordum. Ama o benim işimdi. Özel hayatımda hiçbir zaman çok fazla çevresi olup selam vermekten koltuğuna oturamayan insanlardan olmamıştım.

Gözlüğümü kafama takıp hesabı ödemek için restoranın içine doğru yöneldim. Hesabı ödedikten sonra tekrar dışarı çıktım. Derin bir nefes çekerek yürümeye devam ettim. Hava mis gibi çiçek kokuyordu. Güneş ışınları tenime değerken ısındım.

''Hanımefendi.'' arkamdan gelen sesle kafamı çevirdim. Sürekli geldiğim bu restoranda yeni bir yüzdü. Siyah takım elbisesiyle gelip mekanın en gözde ve en köşe masasına oturur ve viskisini yudumlardı. Yaklaşık iki üç haftadır sık sık onu görüyordum. Ardı arkası kesilmeyen telefon konuşmaları ya da yanında kendisine benzeyen takım elbiseli arkadaşlarıyla sessiz konuşmalar yaparlardı. Saçları ve sakallarının özenle şekillendirildiği belliydi. Yüz hatlarını ilk defa bu kadar yakından inceleme fırsatı bulmuştum. Kaldı ki sadece göz aşinalığı denecek kadar bu adamı biliyordum. Çok dikkatimi çektiği de söylenemezdi.

''Buyrun?'' gözlerini gözlerimden ayırmadan elindeki kartı uzattı. Benim gözlerimse elinde duran karta dikkat kesilmişti. Bu benim psikolog kartımdı. Kitabı çantaya yerleştirmeye çalışırken düşmüş olacaktı. ''Ah! Çok teşekkür ediyorum.'' küçük bir gülümsemeyle ''Rica ederim hanımefendi.'' dedi ve yanımdan uzaklaştı.

Vale arabamı getirirken kartımı getiren gizemli adamın yüz hatları tekrar aklıma geldi. Oldukça sessiz ve gizemli bir havası vardı. Restorana da yakın zamanda gelmeye başlamıştı. Şehre ya da bu semte yeni taşınmış olabileceğini düşündüm. Siyah Porsche'm karşıdan göründüğünde gülümsedim. Canavarım! Arabama yerleşip hafif tempolu müziğimi açtım. Site içerisine girdiğimde arabamı otoparka bıraktım.


Kapımı araladığımda içeriden gelen mis koku burnuma doldu. Zeynep Hanım'ın evden yeni çıktığı saatlerdeydik. Zeynep Hanım haftada üç kez gelip evin günlük işlerini ve akşam yemeğini yapıp evden çıkardı. Mutfaktaki sıcaklığını koruyan yemeklerden kendime güzel bir masa hazırladım. Evin en sevdiğim kısmı şehrin ayaklarımın altında olduğu, camın kenarına attığım tekli koltuk takımım ve yemek masamdı. Yemek yerken ve kahve içerken sürekli olarak manzarayı seyreder insanların hayatlarını düşünürdüm. Çalışma odam için de aynı şeyi yapmıştım. Masam boydan camın kenarındaydı. İşin içinden çıkamadığımda ya da ağır vakalarda manzara kısa süreliğine de olsa vücudumda ferahlık sağlardı.

ALİSA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin