34

3.2K 155 45
                                    

Kapısının önündeyim. Bekliyordum. İçeriden arada bağırış ve bir şeylerin kırılıp dökülme sesleri geliyordu. Mustafa'nın daha önceden hiç duymadığım bağırmaları kulaklarımı acıtıyordu.

Dinçer beni onun evine bırakmıştı. Bana anlattığına göre Mustafa çok kötüydü. Beni, Dinçer'in kaçırdığını zannetmişti. Onun burnundan getirmişti. E haksız da değildi. Kaçırılmamın nedeni oydu.

Şu 4 günde Dinçer de onun gizliden yanında olmuştu. Mustafa'nın yerle bir olmasını gunden güne izlemişti. Destek olmaya çalışsa da Mustafa kabul etmemişti onu.

Ama sadece Mustafa değildi. Turgut, Ahmet abi, Mesut abi... Ve hatta kendi abim bile. O nereden çıkmıştı bilemiyordum. Ama Dinçer'in anlattığına göre o da her gün buradaydı. Çabalamıştı. Beni bulmak için kafayı yemişti. Ama başaramamıştı. Aslında başarmış sayılırdı ama Dinçer ona söylememişti beni bulduğunu. Neden yaptığını sorduğumda geçiştirmişti beni.

En sonunda elimi kaldırıp yumruk yaptım. Kapıyı duyulmayacak kadar hafif çaldım.

Çaldığımda içerideki sesler kesildi. Bağırmalar, eşya sesleri. Hepsi bitmişti.

Kapının arkasından gelen adım seslerini dinledim. Beni görecekti birazdan. Kapının büyük bir hışımla açılmasıyla karşımda onu gördüm.

Üzerinde beyaz bir tişört, eşofmanı, dağılmış yüzü ile karşımdaydı. Yüzüne dikkatli baktığımda çatık olan kaşlarının düzeldiğini gördüm. Yavaşça açılıyordu kastırdığı yüzü.

Gözleri beni baştan aşağıya süzüyordu. Bir eli kapıda diğeri pervazda duruyordu. Kapıdaki elini çekip yanağıma yaklaştırmaya başladı. Biliyordum, inanmıyordu şuan karşısında olduğuma. Belki bu şaşkınlıkla kızacaktı, gülecekti. Ama bu sürecin hızlanması için havadaki elini kendi elimle tutup dudaklarıma götürdüm. Elinin üstünü, avucunu bir kaç kere öptüm. Elini, tenini bile o kadar özlemiştim ki. Daha fazla dayanamayarak yüzüne baktım. Ve ona doğru adım atarak iki kolumu da boynuna doladım. O çok özlediğim bedenine sardım kollarımı. Yüzümü boynuna gömüp kokusunu içime çektim. Sadece o teninin kokusu bile beni mest ediyordu şuan. Aradan çok zaman geçmeden o da iki kolunu benim belime sardı. Öyle sıkı sarmıştı ki, beni bedeni ile bir bütün yapacak gibi sarılıyordu.

Gerçekten evimde, güvende olduğum, sevdiğim insanla olduğum için kendimi tutamdan boynunda sessizce ağlamaya başlamıştım. Ama ne zamandır ağlıyordum bilemiyorum.

Kafasını boynuma yaklaştırır derin bir nefes aldı. Hafif geri çekilip yüzüme baktı. Ellerini yüzüme çıkartıp yanağımdan akan yaşları sildi. Dudağında hafif gülümsemesi ile yüzümü inceliyordu.

"Ceyhun'um... Bebeğim benim..."

Bir kolunu dizlerimin altından geçirip içeriye aldı. Arkadan ayağıyla kapıyı ittirip kucağında beni içeriye aldı. Kucağındayken bile kollarımı boynundan ayırmamıştım. Gözlerimi kapatıp ne kadar ağrım olsa da umursamadan dinlenmeye çalıştım. En güzel yerdeydim. Sevdiğimin yanındaydım.

Koltuğa oturduğunu anladım. Beni kucağında iyice kendine çekip elini yanağıma getirdi. Ve sevdi beni. Anlayamadan kendimi onun eline itiyordum. Bana daha fazla dokunmasını, şefkat göstermesini istiyordum.

"Bebeğim..."

Göz kapaklarıma değen dudaklar ile gözlerim titremişti. hafif öperken, bir o kadar da sarılarak sıkıyordu sanki.

"Aç gözlerini"

Gözlerimi açıp ona baktığımda çatık olan kasları yeniden düzelip bana güldü. Yanağı ıslaklıktan parlıyordu. O da ağlamıştı.

Mahalle Abisi [b×b] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin