Oy vermeyi ve de yorum yapmayı unutmayın olur mu? Keyifli okumalar.
Stontelle ' İmpossible
Bedenden de öte insan kalbi ağrıdı mı daha fazla acı çekersin.
Kıvranıyordum. "Ceren, özür dilerim."
Dilimden dökülenler ufak bir mırıltıdan ibaret olsa da sesimden acı ve pişmalık akıyordu. Acı onu tamamen kaybetme düşüncemdi, pişmanlık ise bütün bunları yapmam.
Ama hâlâ, bir yerde pişman değildim.
Çünkü bazı şeylere ulaşmak için bazı fedakarlıklar yapman gerekirdi. Ve işte benim en büyük fedakarlıklarımdan biri de buydu.
Bencildim ve her zaman kötüydüm, bu zaten yadsınamaz bir gerçekti. Ama içimde bir yerlerde, çok derinlerde sızlayan bir nokta vardı. İşte bunun sebebi ufakta olsa hâlâ var olan vicdanım mıydı, yoksa onu kaybetmemden ötürü tamamen yalnız kalma korkusu muydu kestirmek güçtü. Gerçi bana yakışan her daim ikinci seçenekti ama sonra diyorum ki kendi kendime bu kadar kötü olamam, hayır Nisan bu kadar olamazsın, olmamalısın...
Durmadan düşünüyorum hatta ben o ikinci seçeneği seçtim diye o kadar rahatsız oluyorum ki, içimde bir yerlerde hep bir huzursuzluk, hep bir nefes alamama ve hep bir kaçış hâli var. Bazen öyle anlar geliyordu ki çıkmaz bir sokağın duvarına denk gelmişim gibi tıkanıp kalıyorum, kaçamıyorum hiçbir şeyden. Sonra fantastik bir evrendeymişim gibi o duvar beyaz bir perdeye bürünüyor anında, bütün yaptıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçip gidiyor ve ben gerçeklerle yüzleşip nasıl kötü şeyler yaptığımı gördüğümde sadece delirmekle kalıyorum, yetmiyor o delilikle sürekli kendimi cezanlandırıyorum. Sonra ölmediysem eğer dönüp ardıma bakıyorum ve görüyorum ki kaybeden yine ben olmuşum.
Geride kalan sadece bir yıkıntı, bir enkaz, kirli bir toz bulutu; bedenden hiçbir eser yok, ruhu çoktan çürümüş.
Bunu çok yaşadım ama hiçbirinden ders çıkarmadım.
Bu bir döngüydü. Bu benim döngümdü. Ve onun da dediği gibi, insan beyni ile girdiği karmaşada kendini bulamazsa eğer zaten bitmiştir.
Saç diplerimden yüzüme doğru terler akıyordu. Gözlerim kapalıydı. Göz kapaklarımı oynatabildim sadece. Boğazımda çok şiddetli bir ağrı vardı. Sonra tıkanık burnumdan onun kokusu doldu genzime. "Küçük bela," diyen sesini işittim bir ara. Nerde duysam tanırım dediğim, yüz yıl geçse de asla unutmayacağım bir ses tonu vardı. Nerde olduğumu bilemesemde o benim yanımdaydı.
"Seni karşıma çıkaran o zamanı da, içine düştüğüm şu durumun da evelliyatını sikeyim ben!" dedi bu sefer sinirlenmiş gibi. Siniri bana değil kendine gibiydi.
Derin bir soluk aldığını işittiğimde biraz sonra alnımda hissettiğim el her ne kadar kaba bir et parçasını andırsada dokunuşu tam tersine yumuşacıktı. Kirpiklerim titreşti, gözlerimi açamıyordum. Aynı yumuşak dokunuş bu defa yanaklarıma tüy gibi değip geçti. Kalbim anlamadığım bir şekilde hızla çarpmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA PİYON
General FictionGeçmişten yaralı bir kız birdenbire hayatında beliren yabancı ve belirsiz bir adamın ihtirasıyla karşılaşırsa ne olur? Peki ya geçmişte kaldı sandığımız insanlar tamamen geleceğimizi belirlediyse. O zaman ne olur? Geçmiş her şeyi altüst edip gelece...