Geçmişten yaralı bir kız birdenbire hayatında beliren yabancı ve belirsiz bir adamın ihtirasıyla karşılaşırsa ne olur?
Peki ya geçmişte kaldı sandığımız insanlar tamamen geleceğimizi belirlediyse. O zaman ne olur?
Geçmiş her şeyi altüst edip gelece...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Jake Hill, Josh A. ' Suicidalthougs
ThxSoMch ' SpitInMy Face
Seni sen yapan, sadece gördüğün doğruların değil yanlışlarını da bilip onlardan çıkardığınderslerdir.
Birçok yanlışım olmuştu şimdiye kadar ve hep de farkındaydım o yanlışların ama insan aklı da bu ya, çıkardığım dersler nadir olurdu.
Durmadan hatalara koşardım. Benim doğruyu gösteren kapılarım çok azdı. Çünkü insan ruhuyla birebir bağlantılır o kapılar. Çoğul düşünüyordum. İki taneydi. İyi ve kötü diye ayrılıyordu. Sen ise hayatın akışına göre birini seçerdin ama kime gidersen git, yaptığın seçim yanlış olsa bile ait olduğun bir kapı zaten vardır. Çünkü yanlışı seçtiğinde kendine ait olmadığını anladığın o dünyadan sıkılır, ait olduğun yere; oraya geri dönerdin. Sonra da içeriye girer ve eğer ateştense orası yanarsın sonsuza dek. Cennettense eğer içerisi, serilirsin o çimenlere sonra da tependeki güneşe gülümsersin.
Malesef ben hep yanmıştım. Yanmaya da devam ediyordum. Bir gün çimenlere serilip de o Güneşe gülümseyeceğimi de hiç sanmıyordum.
Şimdi de ağlıyordum mesela. Hiç durmadan ağlıyordum. Gözlerimin altını sildiğimde Cihangir'in eğilerek torpidoyu açtığını ve içinden peçete çıkardığını gördüm. "Al şunu burnunu sil," dedi sert bir sesle. Ağlamama karşı özel olarak nefret edilesi bir kini vardı sanki. "Ağlamayı da bırak artık."
Uzattığı peçeteyi alırken ona dönmedim, kafam öne düşmüş ve saçlarım yüzümü gizlemişti. Kucağıma indirdiğim ellerimle oynuyordum durmadan. Gözlerimden sadece yaşlar akıyordu. Ses çıkmıyordu benden ama ağladığımı biliyordu. Bakışlarımı kucağımda birleştirdiğim ellerime diktim.Elimdeki mendili sıkıca buruştururken akan burnumu çektim. Arabanın içini yoğun bir sıcak sarınca klimayı açtığını anlamıştım. Yol gitmeye devam ettik, sesimi çıkardım ona bakmadım da. Elimdeki peçete ile oynamaya devamediyordum.
"Serhat. Üsküdar'daki sahil restoranına gidiyoruz. Oraya gidin, tek bir kamera görmeyeceğim etrafta."
Kafamı kaldırmazken göz ucuyla yandan ona baktım. Elindeki telefonu cebine atarak direksiyonu sıkıca tutmuştu. Söylediği kameralar kısmını anlamamıştım. Anlamakla da kafa yormayacaktım. Ağlamaktan yeterince başım ağrıyordu zaten.Bu yüzden gözlerimi çektim ondan sonra da camdan dışarıyı seyretmeye başladım.