Ilık bir esinti...nereye gideceği belirsiz bir meltem...nereden geldi,nereye gidiyor meçhul. böyle olmak istiyordu.uçsuz bucaksız dünyayı bedeni bir kuş kadar hafifmiş gibi dolaşmak,insanların bedenlerinden bir meltem gibi esip geçmek istiyordu. olduğu yere çakılmadan,hesap vermesi gereken hiçbir şey olmadan, 'neden bunu yaptın?' sorularına bir cevap aramadan ylnızca esip geçmek gerekirse bu insanlara esip gürlemek, gerekirse bir fırtına olmak, mümkünse uzaklaşıp kaçmak.
Fakat yerinde çakılı kalmaktan başka çaresi yoktu.
"Ozan!"
Bedenini saran güçlü kollarla düşüncelerinden sıyrıldı ve bu sarılmaya karşılık verdş.
"Ne kadar düşünceli duruyordun öyle.."
Adamın sarılırken çıkan boğuk sesine tebessüm ederek ayrıldı ondan.
"Bu aralar çok düşünüyorum sanırım, geçiyor muyuz stüdyoya?"
bedenini arabaya yönlendiren Ozan'ı bileğinden tutarak durdurdu Deniz.
"Anlatmak ister misin?"
derin bir soluk, kapattığı gözleri ve ensesinde hissettiği elle birlikte şu an yalnızca bu adamın yanında hiçbir şey düşünmeden durmak, zamanın yalnızca onun gözlerinde durduğunu hissetmeye ihtiyacı vardı.
"Daha sonra konuşalım..."
ikisi de sessizce arabaya bindiklerinde uzun yolculuk derin bir sessizlikle bitmişti. ne deniz ne ozan ağzını açıp tek kelime etmişti. Ortamın sessizliğini bozan tek şey radyodan çıkan hafif sesli müzikler olmuştu, en sonunda da Deniz'in geldiklerini belli eden sesi. Usulca arabadan çıktı ve artık kendisinde de olan anahtarla stüdyonun kapısını araladı Ozan. İstememesine rağmen Deniz ona da bir anahtar ayarlamış,istediği zamanlarda stüdyoya gelip sakince bir şeyler karalamasını istediğini söylemişti, bilhassa Deniz'in en sevdiği şeylerden birisiydi bu,aynısını çocuğun da yapmasını, evden uzaklaşıp biraz kafa dinlemesini istemişti, kendisini kandırıyordu fakat en çok istediği ders günleri dışında onunla burada vakit geçirebilmekti en çok da.
Deniz üzerinden deri ceketini çıkararak Ozan'a döndü. Ozan kafasını salladığında tebessüm ederek mini bara doğruldu. Artık ezbere cümleler kurmak yerine birbirleriyle bu şekilde iletişime geçecek kadar tanır olmuşlardı birbirlerini. Deniz ikisine şarap doldururken Ozan da stüdyoda geziniyordu. Deniz'in evde kalmadığı günler yatmak için buraya yaptığı köşeye bakındı. Başucundaki kitap ilgisini çektiğinde ellerinin arasına aldı.
"Hiçbir zaman adil yargılanmayacağımın çok iyi farkındaydım. Sonuç olarak, başkalarına yardım için başvurmanın bir faydası yoktu. Yapabileceğim tek şey, diye düşündüm, susmak, tahammül etmek ve soytarılığıma devam etmek."
Adamın kadife sesi boş odayı doldurduğunda yerinden hafifçe irkildi çocuk. Söylediği sözlere odaklandı bir süre, hiçbir zaman adilce yargılanmamak,her daim nereye uçacağı belirsiz bir uçurtmanın ipi misali oradan oraya sürüklenmek, ne zordu yaşadığı hayatta yan karakterden farksız, adaletsiz bir dünyada en adaletsiz hayatlardan birini yaşayarak ömrünü tüketmek.
"Ölmek istiyorum. Şimdi her zamankinden daha çok ölmek istiyorum."
Deniz Ozan'ın sarf ettiği cümlelerin kitaptan bir alıntı olduğunu bilse dahi, bu cümlelerin onun dudakları arasından döküldüğünü bilmek dahi tüylerini diken diken etmiş onu oldukça ürkütmüştü. Kısacık tanışma süresince öyle derin bir yer edinmişti ki bu çocuk hayatında, şimdi onsuz bir hayat düşüncesi midesine kramplar sokmaktan başka bir işe yaramıyordu. Hissettiklerini göz ardı etmeye çalışarak içkisinden bir yudum aldı. Daha sonra paketinden bir dal çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir mucize gerek. | bxb
Teen FictionAkhilleus'u öyle kapkara bir yas bulutu kapladı ki iki eliyle aldı ocağın küllerini, döktü başının üstüne, kirletti güzelim yüzünü. Sonra uzandı boylu boyunca tozun toprağın içine, elleriyle çıkarıp kopardı, kirletti saçlarını.