6- Sorgu Odası

989 69 5
                                    

Uyanmıştım. Uzun bekleyişler uykular ve uyanışların ardından hastaneden taburcu olabileceğimi söylemişti Ozan. Hastanede kaldığım süre boyunca benimle oldukça güzel ilgilenmişti. Bugün sonunda ilk defa yemek yemiş ve tuvalete gidebilmiştim. Hissettiğim acı neredeyse tamamen geçmişti ama yemek yerken yutmakta zorlanıyordum.

Üzerimi değiştirmek için lavaboya girdim. Yüzüm oldukça solgun görünüyor, yeşil gözlerim ruhsuz bakıyordu. Kesinlikle güzel bir duşa ihtiyacım vardı. Lavaboda güzelce yüzümü yıkadım ve ıslak mendillerle vücuduma geçici bir temizlik sağladım. Ardından üstüme hızlıca babamın getirdiği taytı, kalın askılıyı ve hırkayı geçirdim. Vücudumdaki yaralar iyileşmeye yüz tutmuş sarı renkteydi. Babam geldiğinde kendimde değildim ama ertesi günü gözlerimi açabilmiş ve bolca gülümsemiştim. Güçlü olduğumu söylemiş ve yaptıklarım için beni tebrik etmişti. Birazdan hastane koridorundan çıkacak ve sorguya götürülecektim. Açıkçası gergindim ve ellerim terliyordu.

Korkacak bir şey yoktu. Sonuçta benim bir suçum yoktu değil mi? Aynada kendimi onaylayarak kafa salladım. Kuzey'i günlerdir duymamıştım ve görmemiştim de. Merak ediyordum evet ama buradan çıktıktan sonra onunla konuşacak bir durumumuz olmayacaktı. Bu yüzden son bir kez onunla konuşmadan gitmek istemiyordum.

Tuvaletin kapısının önünden ismimin seslenildiğini duyduğumda, "Buradayım, hemen geliyorum." diyerek elimle kâküllerime şekil vermeye çalıştım.

Eşyalarımı toparlayıp kapıyı açtığımda Ozan ve Kuzey'in beni beklediğini gördüm. Kısa bir an ne diyeceğimi bilemeyip elimdeki eşyaları sırt çantasına doldurmak için yatağıma yöneldim. Sonra dönüp, "Merhaba." diyebildim.

"İyi görünüyorsunuz."

Sizli bizli konuşmasını garipsediğimden sadece teşekkür etmekle yetinebildim. İlk defa üstünde kamuflajı ile gördüğüm için mi bilemem ama daha da iri görünüyordu. Temiz ve sert görünümünün altında uykusuzluktan kaynaklandığını düşündüğüm yorgun bakışlarını yakaladığım anda sertçe yutkundum. Söyleyecek bir şeyler bulamıyordum. Tüm o konuşma isteğim tuzla buz olmuştu. Ne bekliyordum ki? Kırk yıllık dostum gibi davranmasını mı?

"Hazırsan gidelim." diyerek garip sessizliği bozdu Ozan. Sorgu sürecini geciktirmek ve kendimi iyice toparlamam için elinden geleni yapmıştı. Beni hiç başka bir doktora emanet etmemiş tamamen kendisi ilgilenmişti. Ona ısınmaya başlamıştım.

"Tamam." dedim hızlıca yanlarına yürürken.

Kapıdan çıktığımızda, "Çantanı bana verebilirsin. İçeri eşyalarınla girmemen gerekiyor." dedi Ozan. Prosedürlere az da olsa hâkimdim fakat sorgunun hastanede yapılacağını söylememişlerdi. Bilseydim eşyalarımı odada bırakırdım.

"Teşekkür ederim doktor." diyerek gülümsedim. O ise başını eğmekle yetindi. Askerlerin yüz ifadelerinin bu kadar soğuk olmasının sebebini elbette biliyordum. Görev ahlakları ve eğitimleri bunu yapmalarını gerektiriyordu. Bu yüzden garipsemiyordum. Sırt çantamı çıkarırken Kuzey'in koluna çarpmasına engel olamadım. Daracık koridorda sağımda ve solumda iki dev askerle birlikte yürümek oldukça zordu. Özür dilemek için başımı odadan ayrıldığımızdan beri ilk defa ondan tarafa döndürdüm. Hiç aldırış etmemiş olmalıydı ki benden tarafa bakmıyor gözleri direkt yürüdüğümüz koridor üzerindeydi. O sırada gözüm Kuzey'in omuzlarındaki apolete kaydı. Binbaşı simgesini tanımam zor olmadı. Babamla rütbeleri aynı olmalıydı.

Yataktan uzun süre çıkmamış biri olarak hastanenin dışını hiç görme fırsatı bulamamıştım. Camdan gördüğüm kadarıyla bir askeriye hastanesindeydim. Normal durumlarda sivillerin içeri alımının yapılmadığını biliyordum fakat durumum pek de sıradan sayılmazdı. Kuzey'in ciddi ifadesi karşısında afallamıştım evet. Fakat o sadece bulunduğumuz durumda yapması gerekeni yapmıştı. Farklı bir şeyler olmasını beklemem saçmalıktan ibaretti.

SAT Komandosu (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin