7- Gerçeklerle Yüzleşmek

953 68 8
                                    

Kulaklarımda bir uğultu vardı. Kafamdaki her şey bir yapboz parçası gibi yerli yerine oturuyordu. Onlar birleşirken çıkan ses kalbimden geliyordu sanki. Aniden ayağa kalktığımda başım şiddetle döndüğünden masanın kenarlarını düşme ihtimalime karşı sıkıca kavradım.

"Annem..." dedim gözümden akmaya hazır yaşlarımı düşmeden yakaladığımda. Cümlenin devamını getirmeye halim yoktu. Delirmiş gibiydim. Her şeyin bir rüya olmasını, gözümü açtığımdaysa odamdaki yumuşacık yatağımda olmayı istedim.

"Her şey benim yüzümden oldu." Babamın karşısında ilk defa ağlıyordum. İstemsizce dökülüyordu tüm bu yaşlar. Durduramıyordum. O ise tüm dünyası başına yıkılmış bir şekilde öylece bana bakıyordu.

Söylediklerimden sonra masada panikle öne eğildi ve elleriyle ellerimi kavradı. "Ceren hayır. Senin yüzünden değil. Seni koruyamamak benim suçum."

"Baba anlamıyor musun? Annemle ilişkinizin bitmesi, tüm bu yaşananlar, hepsi benim suçum."

"On yaşındaydın. Henüz on yaşındaki kendine yıktığın sorumluluk, tüm bu suçlar sence de fazla değil mi? Kimse böyle olacağını bilemezdi, biz bilemezdik. Bu sadece bir ihtimal. Kimse bunun için seni suçlayamaz."

"Nasıl suçum olmaz baba? Benim hiçbir şeyden haberim yokken sen ve annem senelerdir kendinizi suçluyorsunuz. Ya senin üslendiğin sorumluluklar, suçlar? Şimdi her şeyi daha iyi görüyorum. Bugünün geleceğini sen de çok iyi biliyordun. Tüm o kurslar, uykusuz geceleriniz-"

"Hayır. Ben bir askerim ve bir baba olarak tek isteğim seni korumaktı. Sen benim canımsın, kanımdan bir parçasın benim bir tanecik güzel kızım."

Küçükken annemle babamın boşanmasına ben sebep olmuştum. Bunca sene ailemi kendi ellerimle yıktığım yetmemişti şimdi de başka ailelerin evlerini yıkıyordum. O kadar kötü hissetmeye başladım ki başım dönüyor, sorgu odasının camı üstüme geliyormuş gibi hareket ediyordu. Bir anda etrafımdaki sesler gerçekliğini yitirmeye başlarken çirkin gülüşlü adamın kahkahası dört duvarda yankılandı. Koşarak sorgu odasından çıktım. Etraftaki askerler bu hızlı çıkışımla kenara çekildiler. İlk gördüğüm odaya girdiğimde duvara yaslanarak yere oturdum. Kendimi küçücük bir kız çocuğu gibi hissediyordum. Kimsenin beni bulmasını, benimle konuşmasını istemiyordum.

Nefeslerim sıklaşmıştı. Tüm bu yaşananların sorumlusu neticede bendim. On üç yaşındaydım annemle babam boşandıklarında. Kavga ediyorlardı hep. Annem istemiyordu artık onun görevlere gitmesini. Sebebini anlayamazdım hiç. Şimdi düşündüğümde ettikleri bir kavga zihnimde canlanıyordu.

13 yıl önce,

"Hepsi senin suçun! Dışarıda oyun oynaması bile artık beni korkutuyor. Daha kaç kere başına bir şey gelecek? Benim kızım diğer kızlar gibi yaşayamayacak artık Soner çünkü deli gibi korkan bir annesi var artık. Ya masa bir işe geçersin ya da ben kızımı alıp çeker giderim."

"Yapamam Gülnihal. Ben sana demedim mi defalarca lojmanda kalalım diye? Sen ne yaptın? İstemedin. Peki ya sen senin hiç mi suçun yok? Sen benimle ne iş yaptığımı bilerek evlendin. Tehlikeli dedim olsun ben razıyım dedin."

"Sen bizi korursun diye ben razıyım dedim Soner. Sense koruyamadın."

"Gülnihal sen on yaşındaki çocuğu nasıl markete yolladın?"

"Ben suçluyum yani öyle mi? Benim suçum yani?"

Tartışmanın sonunda birbirlerine sarılarak özürler dilediler. Ama her konuşmaları tartışmaya dönüşmeye ve her tartışmaları aynı kavgayla bitmeye başladı. Kavgalar bir süre sonra tatlıya bağlanamadı. İkisi de kendilerini ve birbirlerini suçladı durdu. Ayrılmalarının sebebinin benim olabileceğim gerçeğini hiç düşünmedim. Zaten kavgaları çok uzun sürmedi. Bense anlayabilecek yaşta değildim. Bilmiyordum ki evimden ailemden uzakta bir buçuk sene geçirdiğimi. Benim yolumu gözledikleri, belki de öldüğümü düşündükleri zamanı.

SAT Komandosu (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin