'Bazen vedalar sevgisizlikten değil çaresizliktendir'Jin denen bu kişi gerçekten bir hain olabilir mi?
Belki de Namjoon'la buluşup bunun hakkında konuşmalıyım.Çocukluk hayalleri sayesinde bu tür şeylerde deneyimliydi.Namjoon'un babası, hayattayken yüksek rütbeli bir polisti.Ve arkadaşım daha sonra babası buna kızsa da, babasının işlerine hep gizlice müdahale ederdi.Ama yetenekliydi de."Yemek için teşekkürler Jungkook. Mümkünse tekrar misafirin olmak isterim."
Söylediğim sözlerle sofradan kalkan güzelim hemen yüzüme gülümseyerek "Tabii tekrar gelmeni isterim." dedi.Eğilip vedalaştıktan sonra gözlerini benden ayırmayan bekçi Jin'e baktım.
Aptal çok şüpheli davranıyordu.Bakışları hala gözlerime bakarken gülümsedim."Konuşmaktan hoşlanmıyor gibisin ama en azından veda edeyim dedim. Hoşçakal."
Gözlerini hızla Jungkook'a çevirdi ve baktığı yöne baktığımda, kaşlarını çatmış beni izleyen bir tavşan gördüm.
O da benden şüpheleniyordu, belki ona kim olduğumu söylersem daha az gücenirdi.Kendi öğrenirse çok üzülürdü.Onu tanıyordum, gerçek karakterini ben biliyordum.Ama henüz söylemenin zamanı değildi, önce bazı şeyleri kontrol etmek için Namjoon'a gitmem gerekiyordu.Hala düşüncelerini toplamaya çalışan Jin, "Bunun konuşmayı sevmekle bir ilgisi yok, sadece benim tarzım kişiden kişiye değişir" dedi ve gülümsedi, "Jungkook, konuğumuza kapıya kadar eşlik et." cümlesini bitirdi.
Gülümsemekten başka çarem yoktu, "Gerek yok, ben kendim gidiyorum" dedim ve kapıya yöneldim ama arkamdaki küçük bedenin ayak seslerini hâlâ duyuyordum.Jin ondan büyük olduğu için mi her söylediğini yapıyordu yoksa ondan korkuyordu mu?
Keşke Jungkook'un kendisine sorabilseydim..
Arkamdan koşarak gelen oğluma baktım "Amca gidiyor musun?" zar zor anlayabildiğim bir çocuk konuşmasıyla söylemişti."Evet, gidiyorum tatlım," dedim Jungkook küçük olana bakıp gülümserken.Son sözle Jungkook'un kaşları kalkmıştı şaşkınlıkla, görmezden gelmeye çalıştım o an , her şeyi açıklığa kavuşturmak istiyordum ama aynı zamanda korkuyordum..
"Gitme... sensiz ev çok sessiz"
Çocuğun söyledikleri beni güldürmüştü, sanki uzun yıllardır bu evde yaşıyormuşum gibi konuşmuştu. Ancak burada sadece bir gece kalmıştım,çocuk zihni işte.
Gitmeme izin vermeyen oğlunu kucağına alan Jungkook, "Özür dilerim, neden böyle davrandığını bilmiyorum." dedi, kaçmaya çabalayan oğlunu daha sıkı kavrayarak. "Her zaman kimseye bu kadar çabuk bağlanmaz, yeni tanıştığı birinden anında saklanır."
Belki de babası olduğumu hissetmiştir.
Ne düşündüğümü söylememiş, sadece buruk bir gülümsemeyle cevabımı vermiştim.Bu en iyisiydi."Sorun değil, bu iyi bir şey. Neyse, ben gideceğim."
Kapıyı açtıktan sonra, tam çıkmak üzereyken, tekrar "Taehyung" sesini duydum.İsmim onun dudaklarına ne kadar da yakışmıştı.
"Seni dinliyorum" dedim gülümseyerek.
Her ne söyleyecekse, cesaretini toplamaya çalışıyor gibiydi."Elindeki yanık izi.. nasıl oldu?"
Kalbim hızla atıyordu, yalan söyleyeceğim için olabilir miydi?
En büyük günahmış gibi ona yalan söylemek benim için çok zordu.
Ama başka seçeneğim yoktu.
Ya da sadece bir soru sorarak kurtulabilirim."Neden soruyorsun?"
Sorum, etrafına bakınmaya başlamasından da anlaşılabileceği gibi kafasının karışmasına neden olmuştu.Ne cevap vereceğini bilmiyordu.Sorumla onu daha da zor duruma sokmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~MAHPERI||TAEKOOK~
FanfictionDört yıl sonra Taehyung, öldüğünü sandığı sevgilisi Jungkook ile karşılaşır •Semetae •UkeKook