Jungkook'un durumu kalbimin tıkandığını hissetmeme yetiyordu.Ona doğru yürümek istediğimde Jin silahı kafama dayadı.Bu hareketiyle Jungkook'un gözyaşları akmaya başlamış, ağzı kapalı konuşmaya çalışırken etrafını boğuk mırıltıları, diğer taraftan arkamda, Jin'in kahkahası çevreyi doldurmuştu.
"Sakin ol Jungkook. Her şey düzelecek." dedim odanın karşısından yalvaran yaşlı gözlerine bakarken.O kanepede oturuyor, ben hala odanın girişinde, kapıda duruyordum.Ya oğlum? O neredeydi? Gözlerim onu ararken, Jungkook anlamış gibi hızlıca başını salladı. Sanki onu bulmamı istemiyormuş gibi.
"Ne istiyorsun?" Diye arkamdaki adama seslendim.Sadece kahkahalar atıyor, cevap vermiyordu.Bir deliden başka kimseye benzemiyordu.Peki, Hyunjin şimdi neredeydi? Geç mi kalacaktı? Ya o gelmeden önce bir şey olursa?
"Tek istediğim, yıllar önce yarım bıraktığımız şeyi bitirmek."
Sesindeki bu ton çok tanıdıktı. Tıpkı evin alev alıp yanmaya başladığı gün dışarıdan gelen o ses gibi..O günün anıları sonsuza dek unutulmaz bir an olarak aklımda kazınmıştı.Sadece benim için değil, Jungkook için de aynı olduğundan emindim.Farklı bedenlerde, aynı ruh gibi, hep aynı şeyi düşünerek, aynı hayali kurarak, aynı şeyi hissederek, aynı şeyi severek doğmuştuk.Şu an hissettiğim endişeyi onun da hissettiğinden o kadar emindim ki.
"Sen de git ve şu koltuğa otur."
Beni itmiş ve eliyle işaret ettiği kanepenin önüne getirmişti.Bu, Jungkook'un oturduğu koltuk değildi, odanın diğer tarafında, Jungkook'un oturduğu kanepeye bakan koltuktu.Hiçbir şey söylemeden sessizce oturmuş, Jungkook'un yorgun gözlerine bakmıştım.Jin'le savaşmak istediğim birçok yol vardı ama silahsız olduğum için bebeğimi tehlikeye atarak korkutmak istememiştim o an.
"Telefonu çıkar, masanın üstüne koy," dedi gergin bir ses tonuyla.O an telefonumu arabada unuttuğumu hatırladım."Üzerimde telefon yok." diye mırıldandım.Gelip beni aramış ve bir şey bulamayınca geri çekilmişti, "Peki, o zaman gitme zamanı" dedi.
Muhtemelen polisin buraya gelmesinden korktukları için bizi gizli bir yere götürmeyi planlıyorlardı.O zamana kadar Hyunjin ve aptal ekibi gelse harika olurdu.Daha önce de söylediğim gibi, onlara güvenmek aptalcaydı.Beni para için her an satmaya hazır insanlardı.Ve şimdi o insanları dinlerken ölüme yakındım.
Jin telefonda aradığı kişilerden cevap beklerken ağlayan Jungkook'a bakarken "Sakin ol kimseye bir şey olmayacak. Tamam mı? Sen ve oğlun kurtulacaksınız" dedim.Vicdanım oğlum dememe izin vermedi, onları bu lanetli insanla bunca yıl baş başa bıraktığım için. Cevap olarak, Jungkook sadece başını eğmiş, gözlerindeki yaşlar hızlanmıştı.
"Beklendiği gibi, Taehyung geldi. Şimdi gel ve onları gizli meskenimize götürmeme yardım et."
Jin telefon görüşmesini bitirmiş ve gözlerini bana çevirmişti. Sadece alaycı bir şekilde gülüyor, kahkahası öfkeyle karışık hal alıyordu.
"Taehyung," dedi silahlı adam ve devam etti, "Neden geldin? Jungkook sensiz çok iyi yaşıyordu.Neden gelip ikinizin de hayatını mahvettin?"
Belki biraz doğruluk payı vardı, şimdiye kadar yapamadıklarımızı yapabileceğime nasıl inanabilirdim ki..
Ama ben bu yola çoktan girmiştim, sevgilim ve oğlum olmadan çıkış yolu yoktu.Onlarla özgür olabilirdim sadece."Seninle yaşarken hayatı nasıl daha iyi olabilirdi, seni piç kurusu?"
Duyduğu sözler karşısında gülen yüzü asılmış ve yanıma gelip tam önümde durmuştu.Jungkook korkuyla sesini yükseltmeye başladığı an, aldırış bile etmeden yüzüme yumruk atmak istedi.Ama ilk defa spor yaptığım için iyi reflekslerim işe yaramıştı.Bir elimle yumruk atacağı elini tutmuş, boştaki elimle de yüzüne yumruk atmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~MAHPERI||TAEKOOK~
FanfictionDört yıl sonra Taehyung, öldüğünü sandığı sevgilisi Jungkook ile karşılaşır •Semetae •UkeKook