|19|

2.1K 140 81
                                    

Hayatımızın sonu nereye gidiyordu?
Mutluluğa mı yoksa uçuruma mı?
Hiçbir şey olmamış gibi, sanki köyde bizi bekleyen lanet insanlar yokmuş gibi, konuşmamız, her şeyi görmezden gelmemiz, gerçeklerle yüzleşmenin ne kadar acı verici olduğunun bir göstergesiydi.Her şeyi unutup kendi dünyamıza kendimizi kaptırmıştık, biliyorduk ki kader bizi öbür dünyada da bir araya getirecekti.O zaman belki acılarımızın meyvesi, bir özür olarak mutluluğun kendisi ayağımıza gelirdi.

"Mezarda yollarımız kesişecek mi dersin?"

Arabayı kullanırken Jungkook'un sözleriyle başımı ona çevirdim.Tamamen düşüncelerimin üstünde bir düşünce..Yüzünde sanki düşlerime inanmış gibi bir huzur vardı.Düşüncelerimi hissettiğinden hiç şüphem yoktu.

"Bilmiyorum, tek bildiğim bir gün birlikte mutlu olacağımız."

Sözlerim ile yüzündeki gülümseme büyürken başını pencereye yasladı.Ormanın ortasında bir yoldan geçiyorduk ve sadece bizim arabamız vardı.Etraf büyük ağaçlarla doluyken manzara çok güzeldi. Buraya eğlenmek için gelmek istiyordum sadece.

"Sonunda hayallerine ulaşıp ünlü futbolculardan biri olmayı başardın."

Yüzündeki gülümseme kaybolmazken, söylediği sözlerle gülümsemesi bana yayılmıştı.Hayallerime ulaşmam için her zaman destek olmuş, başaramadığımda bile omzunda ağladığımda beni teselli etmişti.O zamanlar gizli sevgiliydik, insanlar arasında asla birbirimize yakın olamazdık.Aramızdaki tek yasa buydu.

"Aslında hayallerime yeni ulaştığımı söylemeliyim." dediğimde kaşları çatılmış, "Ne demek istiyorsun?" diye mırıldanmıştı."Seninle devam etmek için kurdum ben o hayalleri. Sensiz, kurduğum hayallerle birlikte tüm dünyam yarım kaldı."

Gözleri titremiş, bana bakamazken yüzünü tekrar önüne çevirmişti.Kendini suçlu görüyordu, ne de olsa her şeyi yapan akrabalarıydı.Üniversitede ona akrabalarını umursamadığımı söylediğimi unutmuştu.En başından beri ölümü onun için bir tehdit olarak bile görmemiştim.

Sessizliği çalan telefonun sesi bozdu.Jungkook ses üzerine kaşlarını kaldırdığında telefona uzandım, bir elimle direksiyonu tutarken diğer elimle telefonu tuttum.Kim aradı diye bakıyordum ki, Felix'in ismine rastladım.Ne de olsa ona beni aramamasını söylemiştim! Tanrım, hiç söz dinlemiyordu!

"Kim arıyor?" Jungkook alçak sesle sordu, "Korumam Felix." Söyledim.

Jungkook'un meraklı gözleri telefona kaydı, belki de her aramadan bir yardım mesajı bekliyordu.Umudu hiç sönmemiş, sanki bir şey hissetmiş gibi, telefona bakınca gözleri parlamıştı.Göğsünün hızlı inip çıkmasından heyecanlandığını anladığımda sabırsızlanmıştım ben de, telaşla telefonu açtım. Güzelliğimin her hareketi beni hipnotize ediyordu.

"Felix?" dedim, telefonun arkasından gelen hızlı nefeslerle kaşlarım çatılırken.Evime gitmemesi için dua etmeye başladım, ondan böyle bir hareket bekliyordum.

"Bay Kim, güv-güvende misiniz?!"

Sözleriyle ağzım açık kaldı ve elim saçlarıma gitti. Öğrenmiş olamaz!
Çünkü öğrenirse sakin kalmayacağından emindim.Beni patrondan çok hyung gibi görmüştü, benim için her şeyi yapmaya hazırdı.Almak üzere olduğu herhangi bir eylemin tehlikesi hakkında hiçbir fikri yoktu.

"Elbette güvenli bir yerdeyim, sadece birkaç günlüğüne tatile gidiyorum, yakında döneceğim." dedim sesimi mutlu çıkarmaya çalışarak.Sakinleşmeye çalışarak telefonun arkasından iç çekti.

"Bana yalan söylüyorsunuz Bay Kim."
dedi ve sesi oldukça alçalırken devam etti. "Jin'i yaraladım ve Hyunjin denen bu salağı kurtardım."

Jungkook, arabadaki sessizlik nedeniyle telefondan gelen sesi de duyabiliyordu. Aynı zamanda kocaman gözlerle birbirimize baktık. Oğlumuz neredeydi? Jin hala yaralıysa, haberi diğerlerine gönderebilirdi. Bununla o acımasız insanlar bizim bir planımız olduğunu düşünüp akıl almaz şeyler yapabilirler. Tanrım!

~MAHPERI||TAEKOOK~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin