Birbirimize sözler vermiştik ama onları tutacağımızı bile bilmiyorduk.Canımız yanıyordu, ölümümüzü göz göze izliyorduk ama elimizden bir şey gelmiyordu.Neyin geleceğini, başka bir deyişle, Tanrı'nın oyununun bir sonraki acımasız seviyesini bekliyorduk.Korkuyoruz ama kendimiz için değil, birimiz diğerinden önce ölürse onun cansız bedenini görmekten korkuyorduk.Bu bizim için ikinci ve ölümün en acımasızı olurdu.Ruhumuz paramparça olurdu birbirlerini kaybettikleri için. Yaşıyorken ölmüş olurduk.
Tıpkı o gün yanmış bedenim gibi.
Aynı Jungkook'un ölüm haberinin kulaklarımı çınlattığı zamanki gibi.
Önüme getirilen ve beni deli eden küller gibi..Düşüncelerimle birlikte kafamı sakin olması için yanımdaki kişiye çevirdim.Merak etme yaşıyor, sağlıklı bir şekilde yanında oturuyor.
Ona hiçbir şey olmayacaktı! Buna izin vermemeliydim!"Ne düşünüyorsun Taehyung?" dedi, sesi hiçbir şey olmamış gibi sakinken yüzü gülümsüyordu.Sakinliğimi geri kazanmaya çalışarak, "Hiçbir şey." Söyledim.Ama aslında ona sormak istediğim o kadar çok soru vardı ki.Onu üzme korkusu beni durduruyor, hiçbir şey soramıyordum.
Hava kararıyor ve bütün gün araba kullanıyordum.Aynı zamanda yorgun ve uykuluydum.Bu nedenle arabayı durdurup gece dinlenmeye karar verdim.Arabayı yolun kenarına çekmiştim, ıssız orman yollarına girdiğimiz için yolda bizden başka kimse yoktu.
"Yorgun musun?" Jungkook mırıldanarak sordu.
Cevap olarak sessizce başımı salladım."Arka koltuğa geçelim mi? Ben de yorgunum."
Söylediği sözlerle uykum kaçmış gibi iri gözlerle ona baktım.Ben ona yakın olma düşüncesiyle mutluluktan deliye dönerken o heyecanla dudağını ısırmış ve gülümseyerek arabadan inmişti.Ben de üstü açık arabanın üstünü kapatmak için düğmeye bastıktan sonra arabadan inmiş,O arkada otururken ben diğer tarafta oturuyordum.
Arka koltuğa geçip yan yana oturduğumuzda onun güzel sesini duydum."Başını dizlerime koymak ister misin?"
Sözleri kalbimi yıllar sonra aynı sevinçle attırırken hızla başımı sallamış,Başımı dizlerine yaslarken bacaklarımı cenin pozisyonunda koltuğa koymuştum.Ellerini saç tellerime daldırdı, kalbim ağlayacak gibiydi.Benimle derin bir iç çekti, hasret ikimizi de parçalıyordu.Daha önce ona saçımın rengini ve şeklini anlatırdım, o görmeden okşarken.
"Gözlerin görmeye başladığında çok mutlu olmuş olmalısın." dedim sessizliği bozmak için konuşarak.
"Gözlerimi seni görmek dileğiyle açmıştım, Taehyung." dedi sesi titrerken."Sensiz o gözlerin ne anlamı vardı ki?"
Nefesim kesildi, kalbim bile durmuş olabilirdi sözleri duyduğum an.Kanım vücudumda dolaşmayı bıraktığında ne diyeceğimi bilemedim.Çektiği ıstırabın derinliği sesinden hissediliyordu. Tanrı halimizi görse utanırdı belki yaptığı eziyetlerden.
Bazı vedalar diri diri mezara gömer.
Bazı vedalar yaşarken ölmeyi öğretir.
O gün bir veda tattım ben ömür boyu boğazımda bir yumruk yerleştiren.
Kabul ettim yenildiğimi, çabalamayı da bıraktım o gün.Yanan bedenimi unuturken külleri önüme getirilen bedenin acısını çektim ben.Sanki o an fizikselden çok psikolojik olarak yandım.Getirilen sayısız psikologdan hiçbiri bana yardım edemedi.Tek bir çarem vardı, Jungkook'u tekrar sağ salim görmek ve o an için en imkansızı da buydu.
"Her şey için üzgünüm." Onu dolu gözlerle izleyerek dedim."Ben de." dedi ve devam etti."Ama seni sevdiğime asla pişman değilim.Seninle çektiğim acılar bile bana hoş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~MAHPERI||TAEKOOK~
FanfictionDört yıl sonra Taehyung, öldüğünü sandığı sevgilisi Jungkook ile karşılaşır •Semetae •UkeKook