10_YARA İZLERİ

33 4 1
                                    

9. Yaşam

"Belki de sen, beni öldürmek isteyen birisin." Diyen sesini duyduğumda tekrar önümdeki şarap kadehlerine döndüm.

İçimden bir sırtlan edasıyla gülümserken, masum ve savunmasız kızı oynamaya devam ettim. Sadece yarım saat, dedim kendime. Sadece yarım saat sonra kurtulacaksın ondan.

Şarap kadehlerinden birisini doldurduğumda kirpiklerimi titreterek ona doğru döndüm. Mavinin iki farklı tonuna ev sahipliği yapan gözleri beni bir avcı edasıyla göz hapsine almıştı.

Henüz. Henüz bir avcı değil, bir av olduğundan haberi yok. Bırak keyfini çıkarsın.

"Elbette, sizi öldüremem." Dedim masum ve ürken bir kızın bakışlarını kuşanarak. "Sizi öldürmek falan istemiyorum. Sadece saldırıya uğradım ve en yakındaki eve, sizin evinize sığındım, bayım."

Sözlerimin ardından ellerim titreyerek üzerimi gösterdim. Koyu mor elbisenin eteğini hançerle parçalamış, ormanlık alanda da üzerimi çamura bulamıştım.

Gözleri temkinle beni izlerken gülümsedi. "Hanımefendi, sanırım size saldıran hırsızlar biraz aptallar. Neden tüm mücevherlerinizi alırken, elmas taşlı yüzüğünüzü size bıraktılar?"

Bilmem, belki de onları yediğim içindir.

Şaka yapıyorum, sadece bir ısırık.

Gözlerim doldu ve dudaklarım titredi. Eğer daha önce bu işlere girmemiş olsam, bir tiyatroda olmak için her şeyimi verirdim. "Ben," dedim sesimi kesik kesik ve titrek tutarak. "Ben kafalarına odunla vurdum."

Hemen ardından gözlerimi büyüterek ona doğru bir adım attım. "Sizce, öldüler mi? Beni idam mı edecekler? Hayır." Dedim bir damla göz yaşımı akıtarak. "Hayır, ölmek istemiyorum."

Bu göz yaşlarım, bu iş için aldığım paraya asla değmezdi. 20. Yüzyılda on beş sandık altın bu iş için yeterli olabilirdi ancak benim göz yaşlarımın onda birine bile değmezdi.

Oturduğu koltukta dikleşti, benim dizlerim üzerine düşmemle ayağa fırladı. Ellerimi yüzüme kapatarak ağlamaya başladım. Bir yandan da ölmek istemiyorum adlı tiyatroma devam ediyordum.

"Sakin olun, hanımefendi." Dedi. Parmaklarım arasından yaklaştığını görebiliyordum. Ama benim istediğim, onun farkında olmadan onu zehirleyebileceğim şekilde bana yaklaşmasıydı. "Anlatın bana, üçünün de mi kafasına vurdunuz? Neden diğerleri bunu yapmanıza engel olmadı?"

Of. Bu adam gerçekten olması gerekenden daha zekiydi. Burada masum, savunmasız ve tek bir avutmasıyla kollarına atlayacak ülkenin en güzel kızlarından birisi duruyordu. Ama o, hala teselli bahanesiyle yaklaşmak yerine beynini kullanmaya devam ediyordu.

Boris denen adam, bana onun uçkuruna düşkün aptalın teki olduğunu söylemişti ama!

"Bi-birisinin kafasına vurdum. Diğerleri arkadaşımı ormanın daha içerisine çekmişlerdi. A-arkdaşımı kurtarmalıydım." Dedim kesik kesik ağlayarak. Başım ağrımıştı ve bu işten yanlış bilgi yüzünden sıkılmaya başlamıştım. Bir an önce işimi bitirip gitmeliydim. "İkisinin de ka-kafasına vurdum. Ka-kan akıyordu. Ölmek istemiyorum."

Biraz daha yaklaştı ama dokunmadı. Benim önümde eğildi o da. "Arkadaşınız nerede?"

Söyledikleri sanki canımı acıtan en büyük şeymiş gibi bir inilti döktüm. Ellerimi yüzümden çekerek dizlerim üzerinde küçüldükçe küçüldüm. "Öldü!"

RUH KAPANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin