"Kahraman can verir Yurdu yaşatmak için!"
Hüseyin Nihal Atsız
...
İnsan hiç doğduğu gün ölür müydü? Ölmezdi.Karşımda gördüğüm manzara başımı döndürdü. Dengemi sarstı. Sedyenin üzerinde yatan Ervaydı. Üzerinde o kadar çok kan vardıki nereden yaralandığını dahi anlayamadım.
Gözüm sadece küçücük, benim için artık kocaman olan, o ekrandaki düz çizgiye takıldı. Kulaklarım çınlıyordu çıkarttığı sesten. Daha çok nefret ettim.
Erva şehit oldu. Dünya durdu, sesler sustu. Sadece Erva ve ben kaldık. Onun cansız bedeni, benim acıyan yüreğim.
İnsan hiç diğer yarısını kaybeder mi? Etmez.
Erva ölmüş olamaz. Koşarak yanına gittim ve kanlar içinde olan bedeninde tekrar dolaştı gözlerim. İçim titredi. Yavaşça Erva'nın yanağını dokundum. Hissettiğim soğukluk canımı yaktı. Bir kaç adım geriye sedelendim.
Ağlamayacaktım, ağlayamazdım. Benim Erva'ya sözüm vardı. Şehit'in arkasından ağlanmazdı. Sadece gurur duyulurdu.
Derin derin nefesler alıp verdim. Nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı. İnsanının aldığı her nefes canını acıtır mıydı? Acıtıyordu işte.
En zoruda dik durmaya çalışmaktı. Ayakta durmaya gücüm yoktu ama ben dik durmak zorundaydım. Nefes alamıyordum ama ikizime sözüm vardı.
Tekrar yavaşça Ervanın yanına gittim ve yüzüne baktım. Bembeyazdı.
"Hayır, olamaz. Yok,yok. Beni bırakamaz o." diye sayıkladım ve kafamı iki yana salladım. Sesim çıkmıyordu. Boğazım düğüm düğüm oluyordu. Yutkunamıyordum.
Böyle bir şeyi kabullenmek kolay mıydı?
Birisi omzuma dokunup bir şeyler dedi, ama bütün sesler uğultu gibi geliyordu. Algılamakta güçlük çekiyordum.
Yinede Erva'nın elinden tuttum. Ona destek olmak için. Korkmasın diye değil, çünkü Erva ölümden korkmazdı.
"Ölüm bize ne uzak nede yakın. Biz ölüme gülerek gideriz. Bu vatanın bir milim toprağı için can verir can alırız." demişti Erva.
Yüzüne baktım ve gördüğüm morluklar ve kan lekeleri canım daha çok yaktı. Onunda canı çok yanmış mıdır?
Boynundaki Künyesi dikkatimi çekti. Hafif kan bulaşmıştı ama yinede Ervanındı. Yavaşça boynunda çıkarıp boynuma taktım. O artık hep benimle olacaktı.
Erva'nın son defa anlından öptüm, son defa sarıldım. Artık İkizim yerine kara toprağa sarılacaktım. Artık onun kokusu topraktı biliyordum ve bunu bilmek dahada yakıyordu canımı.
Yüzüne örtüyü kapatırken elim titredi. Son defa o güzel yüzüne baktım.
Canım o kadar çok yanıyorduki bu acının tarifi çok zordu. Bazen kelimeler anlatmaya yetmez.
Gözüm yan tarafdaki sedyeye kaydı ama gördüğüm el ile yüzümü ellerimle kapattım.
"Yok bu kadarı çok fazla." diye fısıldadım.
O el Baran'a aitti, emindim. O yüzüğü Ervayla beraber almıştık. Özel işlemeleri vardı.
Derin derin nefesler alıp sedyenin yanına yürümeye çalıştım, ama sanki yer altımdan kayıp gidiyormuş gibi hissettim. Adım atmak istiyordum, ama çok korkuyordum. Ben bir kayıp daha kaldıramazdım.
Yavaşça gözüm diğer sedyeleri taradı. Gördüğüm manzara dünyamı başıma yıktı. Haydar abi, Mehmet ve Can oradalardı. Hepsinin üstleri beyaz bir örtüyle örtülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elif
DiversosSınırda görev yapan Gurbetçi bir Doktor'un hayatını değiştiren bir Üsteğmen... Hayat bazen hiç beklemediğin bir anda seni yakandan tutup atar başka bir dünyaya... "Onunla asla evlenmem!", demişti Doktor... ... "Birde Viyanadan gelmiş. Belli oldu bu...