GİRİŞ
"Dedikodu"
----
30 Aralık, 1992
TAEHYUNG
Haftanın dört günü, kilise korosundaki tüm çocuklar kıdemli Peder tarafından kiliseye çağrılırdı. Sekiz yaşındayken kilise korosunun bir parçası olmayı arzulamıştım. Annemle birlikte kilisede düzenlenen etkinliğe bilet aldığımızda, on altı-on yedi yaşlarındaki genç insanlar gözüme çarpıyordu. Çocukluğumun getirdiği cesaretimle birlikte, onlar gibi olmak istemiştim.
İşte o günden beri koronun bir parçasıyım.
Öğlen vaktinde, kilisede prova yaparız. Peder, çalışmamız gereken ilahileri bir dosyanın içine koyar ve elimize tutuşturur. Evde biraz solo alıştırma yaptıktan sonra kilisenin ikinci katında hep birlikte söyleriz.
Başlarda sadece havalı bulmuştum bu deneyimi. Ancak daha sonra arkadaş edinmek için güzel bir yol olduğunu fark ettim. Benim gibi düşünen, bana benzeyen birçok insanla aynı ortamı paylaşıyordum ve kolaylıkla onlarla sohbet edebileceğim güzel konular bulabiliyordum. Sonunda bu, bir yaşam tarzına dönüştü. Artık ilahi söylemekten, notalara çalışmaktan uzak bir hayatı dahi hayal edemiyorum.
Bir keresinde peder, solo performansımı çok beğendiği için bana, bu çağın insanı olmadığımı, orta çağda yaşasaydım daha çok değer göreceğimi söylemişti. O dönemlerde insanların kilisedeki etkinliklere daha çok katıldığından ve koronun o dönemlerde ne kadar değerli olduğundan bahsetmişti. Bir çocuk olarak pederin düşüncelerini kendi düşüncelerimmiş gibi çabucak benimsemiştim.
Sekiz yaşımdan on dört yaşıma kadar da bu düşünceye sadık kaldım. Bazen bir prens gibi evdekilere rol keserim. Bazen de geceleri hayal kurarak uyuyakalırım. Anneme bu hayalimden bahsettiğimde orta çağın korkunç bir çağ olduğunu ve o dönemde yaşamadığım için çok şanslı olduğumu söylemişti. Realist düşünce yapısı yüzünden bazen keyfim kaçsa da ben hâlâ kendimi, Hristiyan halkımın gözü önünde, pahalı kıyafetlerim ve tacımla ilahi söylerken hayal ediyorum.
Noel ayinleri için çalışmalara ekim ayının sonunda başlarız. İki aylık yoğun çalışmanın ardından, doğum günümde kilisemizde yetişkin üyelerin önünde ilahi söyleriz. Doğum günümün Noel'e denk gelmesi sebebiyle kilisede benim hakkımda "mucize" olarak bahsederler. Bana büyük bir sevgi beslerler. Ayin öncesi hazırlanan çam ağacını dahi benim zevkime göre süslerler. Annem doğum günümü kullanarak kilisenin gözünü boyamıştı. Ancak şu bir gerçekti ki, ben mucize falan değildim.
Noel ayinleri her zaman coşkuyla geçerdi. Herkes bana karşı güler yüzlü davranırdı. Ancak bu sene annem çok fazla somurtuyordu.
Gösteri öncesinde Peder, kulağıma yaklaşıp "En ön sıradaki kısa boylu, gri takım elbiseli Japon adamla göz teması kur" diye fısıldadı. Garip bir şekilde, annem de o adama gözlerini dikmişti. Kendi kendine söyleniyordu. Annemden bir işaret alabilmek için ona uzun süre baktım ancak benimle göz teması kurmayı reddetti. Bu yüzden Peder'in söylediğini yaptım. Solo performansım sırasında Japon adamın gözlerinin içine baktım. O bana gülümsüyordu. Arada sırada başını sallayarak beni onaylıyor ve yanındaki Japon kadına bir şeyler fısıldıyordu.
Ne olduysa Noel ayininden sonra oldu. Kilisenin bahçesinde annem ve iki Japon arasında bir kavga çıktı. Yanlarına gittiğimde Japon adam bana bir kart uzattı. O güne kadar kimse bana bir kart uzatarak kendini tanıtmamıştı. Bu... Biraz... Kaba değil miydi?
Kavganın ardındaki sebebi öğrendiğimde ne hissedeceğimi bilemedim. Bana kartını uzatan Japon, bir iş adamıymış ve bu kilisenin de yeni üyesiymiş. Amerika merkezli bir şirketin Japon ortaklarından biriymiş. Yanında bulunan kadın ise eşiymiş. Beni çok beğendikleri için de eğitmek istiyorlarmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutsal Serenat | Taekook
FanfictionKim Taehyung, doksanlı yılların en meşhur pop yıldızıdır. Şöhrete giden yolunda Katolik kilisesinin desteğini almış ve bir hristiyanın ahlakına uygun düşecek şekilde hayatını yaşamıştır. Ancak beklenmedik bir anda kendisinden sekiz yaş büyük komşusu...