8. Bölüm: Kaza

9.3K 1.3K 1.8K
                                    

8. Bölüm: Kaza

TAEHYUNG

Vitray pencerelerden yansıyan renkli ışıklar, Tanrı'nın evini aydınlatıyordu. Kutsal zeminde ucu sivri siyah ayakkabılarımla ilerlerken bomboş kilisenin sessizliğini delip geçiyordum. Günün bu saatlerinde hiç ziyaretçi yoktu.

Orta koridor boyunca ilerleyip ahşap bankların arasından geçtim. Gözlerim, kutsal kitabın açık sayfalarına ve yakılmış mumlara kaydı. Bir banka yaklaştım ve oturdum. Bakışlarımı sunağa çevirdim. Burada defalarca kez dualar etmiştim ancak bu sefer kendim için dua etmeye gelmemiştim.

Ellerimi birleştirip gözlerimi kapadım. "Lütfen Tanrım," dediğimde sesim hiç beklemediğim bir biçimde titredi. "Komşumun günahlarını bağışla."

Yaramazlık yaparken babası tarafından yakalanmış bir çocuk gibiydim. Suçluluk hissi, göğsümü utanç hissine sıkıca zincirlemişti. Kurtulamıyordum. Sadece bir defa... Belki de iki defa komşumu dinime uygun olmayacak biçimde arzulamıştım. Tanrı'nın huzurunda utancımdan neredeyse ağlayasım gelmişti. İlk defa bu kadar kötü hissediyordum. Üstelik onu geride bırakıp bağışlanmayı dilemek yerine yüzsüzce onun için dua ediyordum. Tanrı'dan onu iyileştirmesini istiyordum.

Jungkook'un iyiliği için elimden geleni yapsam da yeterli olmadığımı, yüce bir güce ihtiyacım olduğunu düşünüyordum. Sonuçta onun sadece arkadaşıydım ve özel hayatına bir noktaya kadar karışabilirdim. Geri kalan her şey Jungkook'un kararına bağlıydı. Onun yanlış kararlar aldığını görmekten korkuyordum. Tanrı ona yardım edebilirdi. Doğru kararlar almasını sağlayabilirdi. Bu yüzden bugün kilisedeydim. Tanrı'ya onun iyiliği için yalvarmaya gelmiştim.

Jungkook'un neden saçlarını kestirdiğini biliyordum. Tsuki içindi. Tsuki'ye karşı çok hassas olduğu için saçlarına kıymıştı. Elbette iki-üç makas darbesi onun durumundaki bir insan için hiçbir şey sayılırdı. Çatı katına çıktığı gün kendi canının değerini de bilememiş, Tsuki için bütün varlığını harcamaya kalkışmıştı.

Jungkook'a kıyamıyordum. Ona kötülük etmiş bir insan için hayatını bozuk para misali harcamasını istemiyordum.

Derin bir nefes aldıktan sonra dua etmeye devam ettim, "Onun içindeki karanlığı aydınlat. Zor günlerinde ona güç ver, içsel savaşını sonlandır."

Dudaklarımın ritmi yavaşladı, "Tanrım, o hiçbir zaman senin evine gelip senden yardım istemeyecek... Şeytana kulak vermişçesine kibirli davranacak. Fakat ben onun kalbini görüyordum, sen de görüyorsun, o adam çok zor günler geçiriyor. Onun yeniden güneşli günlere ulaşabilmesi için sana dua ediyorum. Kendi canına kıymasını istemiyorum. Lütfen onu diğer insanlardan hatta benden daha sonra yanına al."

Kaslarım gevşedi ve gözlerim kendiliğinden açıldı. Dualarımın göğe yükseldiğini ve Tanrı'ya ulaştığını düşündüm. Kutsal sunağa bakıp teşekkür ettim. Sessizliğin getirdiği huzur, birkaç dakikalığına da olsa kalbimdeki utancı ve suçluluk duygusunu bir kenara süpürmüştü.

Jungkook'a karşı duyduğum ilgi, fakir birinin hırsızlık yaparak zengin olma hayaline benziyordu. Hırsızlık yapmadığı sürece bir sorun yoktu. Bazen şeytan kulağımıza fısıldar ve bize korkunç halüsinasyonlar gösterirdi.

Bu şekilde düşünmek beni rahatlattı. Banktan kalktım ve kiliseden ayrıldım. Hâlâ dualarımın etkisindeydim. Telefonumu açtığımda Jungkook'tan bir arama gelmiş mi diye kontrol ettim. Elbette umursamaz komşumun aklına dahi gelmemiştim. Yine de müsait oldukça tekrardan kiliseye gelecektim ve onun için dua etmeye devam edecektim. Bu iş çözülene kadar elimden gelen her şeyi yapacaktım.

Kutsal Serenat | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin