13. BÖLÜM: Duvarların Dili Olsaydı
"Ötesi var:
Yalnızlık
Müziğin bile seni dinlemesidir.
Yalnızlık
İnsanın kendine mektup yazması
Ve dönüp dönüp onu okuması
Yalnızlığın da ötesidir." -Özdemir Asaf, Yalnızlık
TAEHYUNG
Jungkook'u aramadan iki hafta geçirdim. Onu terk ettiğimde sokaklardaki çam ağaçları rengarenk ışıklarla süslenmişti ve insanlar Noel için alışveriş yapıyorlardı. Şimdi ise Noel tatili bitmişti. Işıklar sönmüştü. Ağaçlar karla kaplanmıştı, insanlar çok soğuk olduğu için evlerine çekilmişlerdi, kedilerin çoğu soğukta donarak ölmüşlerdi ve şehir kendini karanlık, puslu bir kar havasına bırakmıştı.
Ocak ayının ortasında olmaktan hoşlanmıyordum. Önümüzde şubat olurdu ve şubatın soğuğu da hiç çekilmezdi. Kendimi bahara, çiçeklere ve sıcak havaya uzak hisseder, mutsuz olurdum. Şimdi yalnız olduğum için iki kat daha fazla üşüyor, şehrin karanlığına boyun eğiyordum.
İki haftada menajerimin yardımıyla bir ev tuttum. Tam da istediğim gibi modern ve lüks bir evdi. Terk ettiğim adamın asla ayak basamayacağı bir yerdeydi.
Eşyalarım diğer eve taşınırken göğsüme bir ağırlık oturduğunu hissettim. Kolilerin görevliler tarafından kamyonlara yerleştirildiği anlar bana korku filmi başlangıcı gibi göründü. Lanetli bir eve gidiyormuşum gibi saçma bir hisle dolup taştım. Burası Jungkook'la tanıştığım binaydı.
Jungkook beni tanımadan önce de ben onu takip ediyordum.
Selam vermeye çalıştığımda beni görmezden gelirdi. Asansörde suratıma bakmazdı. Başı her zaman öne eğikti. Onun başını öne eğen meselenin ne olduğunu merak etmiştim. Keşke etmeseydim, orası ayrı bir mevzu.
Arada herkesin kullandığı arka bahçeye çıkar ve gece vakti, çocukların olmadığı bir saatte, sigara içerdi. Sigara dumanını üflerken çenesini hafifçe yukarı kaldırır ve uzaklara kısa bir bakış atardı. Sonra yeniden başını öne eğer, yerdeki çimenleri sayıyormuş gibi uzun uzun aşağı bakardı. Tuhaf bir adamdı. Onunla ilgili tek fikrim buydu. Bende kolay kolay uslanmayacak türden bir merak yaratmıştı.
Parmağında bir yüzük vardı ama onu hep yalnız başına görüyordum.
Daha o zamanlarda yüreğimde Jungkook'la konuşma isteği yeşermişti. Ona yaklaşmak, yalnızlığına bir çare bulmak istemiştim. O bir yabancıydı ama gözlerimi ondan alamıyordum. Ona bakmanın cehennemin kapılarına uzun uzun bakmakla aynı anlama geldiğini bilmiyordum. Şimdi acı bir tecrübeyle öğrendim.
Öğleden sonra, yeni evime geçmeden önce, bir zamanlar görüştüğüm psikiyatristimin yanına gittim. Dün sabah ondan bir randevu almıştım. Beni yeniden göreceği için çok mutlu olduğunu söylemişti. Muhtemelen Amber meselesi üzerine tekrardan konuşacağımızı zannediyordu ama ben Amber'ı konuşmak için gitmiyordum.
Amber konusunda tedavi olmayı her zaman reddettim. Tedaviye karşı bu kadar dirençli olmam daha öncesinde doktorumu inanılmaz derecede zorlamıştı. Umurumda değildi fakat Jungkook konusunda kesinlikle tedavi olmak istiyordum. Bir haftadır araştırma yapıyordum. Eşcinsellikten kurtulmanın bir yolunu arıyordum. Elektroşok tedavisi alabileceğime dair bir makale okumuştum. Bu konuyu doktorumla konuşmak istiyordum. Daha fazla Jungkook'u düşünmek istemiyordum. Ondan bir an önce kurtulmalıydım. Acı verse de onu hayatımdan ve aklımdan söküp atmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutsal Serenat | Taekook
FanfictionKim Taehyung, doksanlı yılların en meşhur pop yıldızıdır. Şöhrete giden yolunda Katolik kilisesinin desteğini almış ve bir hristiyanın ahlakına uygun düşecek şekilde hayatını yaşamıştır. Ancak beklenmedik bir anda kendisinden sekiz yaş büyük komşusu...