30. Bölüm: Yan Hikâye: Tragedya
Bu bölüm yan karakterlerin hikayesinden oluşmaktadır.
YURA
Seul'ün gölgelerinde saklanan dar sokaklarda, dışarıdan bakıldığında sıradan bir bina gibi görünen genelev, aslında karanlık sırların barındığı bir yerdi. Eski tuğla duvarları, yılların getirdiği yıpranmışlıkla kaplanmış, zamanla rengi solmuştu. Pencereleri küçük ve kirliydi, içerde olup bitenleri dış dünyadan saklarcasına kapalı dururdu. Üst katta asılı, soluk neon ışıklı bir tabela, yalnızca gece olduğunda belirsiz bir şekilde yanardı, bu da sadece bilenlere yolu gösterirdi.
Binanın önündeki dar kaldırımlarda, çatlaklarla dolu eski asfalt zeminde yürümek bile bir zorluktu. Çevredeki diğer binalardan pek de farklı durmayan bu yapı, sadece kapısının önündeki hafif bir insan trafiği ve gece geç saatlerde duyulan fısıltılarla diğerlerinden ayrılırdı. Kapısı genellikle yarı açık durur, içeriye girenlerin ve çıkanların kim olduğunu pek kimse bilmezdi. Bu belirsizlik, binanın etrafına gizemli ve biraz da ürkütücü bir hava katardı.
İçeri adım attığınız anda dış dünyanın tüm gürültüsü bir anda kaybolur, yerini bu mekânın kendine has sessizliğine bırakırdı. Bu bina, içinde sakladığı hikayeleri ve yaşanmışlıkları dışarıdan gizlerdi.
Genelev, hayal edilebilecek en karanlık, en umutsuz yerlerden biriydi. Pis duvarları ve her adımda yankılanan nem kokusu... Zeminler, her zaman biraz kaygandı, temizliğe dair verilen uğraşların boşa çıktığını hatırlatırdı. Odalar küçük ve boğucuydu, her biri farklı bir hüznü barındırırdı. Her köşe, her yatak, her koku mutsuz ve trajik hikayeler fısıldardı.
Oradaki insanların her biri farklı bir sebeple o kapıdan içeri girmişti. Çalışanların yüzlerindeki yorgun ifadeler, kaybolan umutların sessiz çığlıklarıydı. Kimileri para, kimileri kaçış, kimileri ise sadece hayatta kalmak için buradaydı. Benim burada olma sebebim... Sanırım hepsiydi. Evet, saydığım tüm sebeplerden bir parça taşıyordum.
Çocuk yaştayken ailemi bir trafik kazasında kaybettim. Hayatta olan tek akrabam amcamdı ama maddi durumundan ötürü bana bakamıyordu. Kendisi dindar bir adamdı. Beni devletin kollarına değil bir manastıra bıraktı. Merak ediyorum, çocuk esirgeme kurumuna bıraksaydı şimdikinden farklı bir hayatım olur muydu?
Manastırda beş yıl kadar yaşadım. Sessiz ve huzurlu bir yerdi. Güneşin ilk ışıklarıyla uyanır, günümüzü dualarla ve çalışmayla geçirirdik. Manastırın taş duvarları, ibadet edenlerin fısıltıları ve korodaki ilahilerin yankılarıyla doluydu. Çocukluğumdan beri güzel olduğuna inandığım sesim, burada bir anlam kazandı. Koroda şarkı söylüyordum, ilahilerle ruhumu arındırıyor, ayinler için hazırlanıyordum.
Her sabah, güneşin doğuşunu izlerken, sesimin bu kutsal duvarlarda yankılanmasını severdim. Şarkı söylemek, dualar etmek ve ilahilerle Tanrı'ya yakınlaşmak, bana huzur ve anlam veriyordu.
Ayinler için hazırlık yapmak, kutsal kitaplardan dualar okumak ve korodaki diğer kızlarla birlikte ilahi söylemek, günlerimin en önemli parçalarıydı. Manastırın bahçesinde, çiçeklerin arasında yürürken ilahiler mırıldanmak, ruhumu dinlendirirdi.
Bu sessiz ve huzurlu yaşam, geçmişimdeki cam kırıklarını koltuğun altına süpürmeme yardımcı oluyordu.
Ancak kaderin benimle ilgili başka planlarının olduğunu fark ettiğimde on sekiz yaşımdaydım.
Manastırda geçirdiğim yıllar boyunca, huzur ve güven içinde büyümüştüm. Ancak bir gün, manastırın maddi sıkıntılar çektiğini öğrendim. Bağışlar azalmış, manastırın devamını sağlamak için yeterli kaynak kalmamıştı. Başrahibe, sessizce endişelerini dile getiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutsal Serenat | Taekook
FanfictionKim Taehyung, doksanlı yılların en meşhur pop yıldızıdır. Şöhrete giden yolunda Katolik kilisesinin desteğini almış ve bir hristiyanın ahlakına uygun düşecek şekilde hayatını yaşamıştır. Ancak beklenmedik bir anda kendisinden sekiz yaş büyük komşusu...