16. Bölüm: Valizdeki Tehlike
JUNGKOOK
Açık büfeden kendi tabağımı hazırladıktan sonra gözlerim, pudra şekeriyle zarifçe kaplanmış bir tatlıya takıldı. Ben tatlıdan pek hoşlanmazdım fakat Taehyung'un tatlıyı sevdiğini biliyordum. Küçük bir tabak alıp, kare şeklinde kesilmiş bir tatlıyı nazikçe tabağıma yerleştirdim. Tatlının içi, bembeyaz vanilya kremasıyla dolup taşıyordu. Taehyung'un bu tatlıyı yerken nasıl keyifli görüneceğini hayal edebiliyordum.
Dudaklarımın kıvrıldığını fark ettiğimde kendimi zorlayarak yeniden somurttum. Onun için tatlı almış olsam da hemen yumuşamamalıydım. Ciddi olduğumu anlamalıydı.
Tabakları cam kenarındaki bir masaya bıraktıktan sonra sandalyeye yerleştim. Elime bir çatal aldığımda kahvaltıya başlamak üzereydim ancak son anda Taehyung'un uyandığında çay içmeyi sevdiğini hatırladım. Hemen sandalyemden kalktım ve bir bardak çay almak üzere koştum. Otelde çeşit çeşit çaylar vardı. Taehyung hangisini daha çok severdi, bilmiyordum. O kadarı aklımda kalmamıştı...
Uzun uzun çay çeşitleriyle bakıştıktan sonra kendi zevkime göre bir tanesini almayı seçtim. Yerime geri döndüğümde saati kontrol ettim. Taehyung'un hazırlanıp buraya gelmesi en fazla beş dakika sürerdi. Neden yirmi dakikadır yukarıda olduğunu tahmin etmeye çalıştım.
Muhtemelen duşa girmişti.
Beş dakika daha bekledikten sonra tabağımdakileri ağır ağır yemeye başladım. Gözlerim sık sık kapıya kayıyor, Taehyung'un gelip gelmediğini kontrol ediyordum. Sonunda daha fazla dayanamadım ve yemeği yarım bırakıp restorandan apar topar ayrıldım.
Odamızın bulunduğu kata geri döndüğümde, anahtarımı almayı unuttuğum için kapıya vurdum. Ahşap kapının yankısı sessiz koridorlarda kayboldu, ancak kapının ardından hiçbir tepki gelmedi. Yumruğumu sıktım, sonra kapıya daha sert vurdum. Avuç içim sarsıldı, elimin üzerine bir ateş bastı. "Taehyung," diye bağırdım. İyice gerilmiştim, kapıya her vuruşumda kalbimin ritmi hızlanıyordu.
"Taehyung, açsana şu kapıyı!" dedim, ama yine sessizlikle karşılaştım. Endişeyle telefonumu cebimden çıkarttım ve onu aramaya çalıştım. Ancak telefonu kapalıydı, bu durum beni daha da tedirgin etti. Sertçe kapıya vurmaya devam ettim, duvarlar arasında yankılanan ses, içimde büyüyen korkuyla birleşiyordu. Bulunduğum kattaki insanların rahatsız olmalarının bir önemi yoktu. Taehyung gitmiş olabilirdi ve bu düşünce beni çıldırtıyordu.
Mantıklı düşünmek için çabalayan bir yanım vardı, yarım saat içerisinde burayı terk etme ihtimalinin çok düşük olduğunu söylüyordu. Duygusal yanım ise çoktan Taehyung tarafından terk edilmişti.
Koridorda yürümeye başladım. Dizlerim çok güçsüzdü. Gözlerimle etrafa bakınıyor, yardım isteyebileceğim birini arıyordum. Katta kimseyi bulamayınca asansöre yöneldim. Asansörle zemin kata indiğimde resepsiyondan yedek anahtar rica ettim. Anahtarımı otel odasında unuttuğumu söylediğimde bana bir anahtar vermeyi kabul ettiler.
Hareketlerim aceleciydi ancak ne kadar tuhaf davranırsam davranayım, sekiz yaşında annesi tarafından terk edilmiş o çocuk benimle gurur duyuyordu. Beni tebrik ediyor, ne kadar olgunlaştığımı söylüyordu. Artık kriz anlarında donup kalmıyordum. Mücadele ediyordum. Sonu iyi veya kötü fark etmez... Mücadele edebiliyordum.
Anahtarımla odaya geri döndüğümde tıpkı sarhoşlar gibi anahtar deliğini tutturamıyordum. Aşırı heyecanlı ve gergindim. "Taehyung..." dedim dişlerimi sıkarak, "Umarım duşta olduğun için duymamışsındır..." Anahtarı zorlukla deliğe sokmayı başardığımda kalbim duracak gibi oldu. Nefesimi ciğerlerime hapsettiğimde odaya girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutsal Serenat | Taekook
FanfictionKim Taehyung, doksanlı yılların en meşhur pop yıldızıdır. Şöhrete giden yolunda Katolik kilisesinin desteğini almış ve bir hristiyanın ahlakına uygun düşecek şekilde hayatını yaşamıştır. Ancak beklenmedik bir anda kendisinden sekiz yaş büyük komşusu...