8.Bölüm"Meydan fazla boş kaldı sanki?"

1.3K 83 30
                                    

Mert fazladan aldığı süreyi nasıl değerlendireceğini bilmiyordu. Aslında bunu neden yaptığını da bilmiyordu. Hala hasta olduğu büyük bir yalandı ama o gün Afra ve o uzun boylu çocuğa inat böyle birşey yapmıştı. Kulağa fazla çocuksu gelsede o an durumlar bunu gerektirmişti.

Salonda geniş koltuğa otururken, bilgisayarını da önündeki sehpaya bıraktı. İlk başta gündem de yer alan kendi hakkındaki yazıları okudu. Çoğu yalan haberin, nefret yorumlarının arasında, kendisini özleyen ve biran önce sahnelerde görmek isteyen kesim neyseki  fazlaydı.

Şimdi ise asıl yapması gereken işe döndü. Kucağındaki mektubu aldı ve arkasında yazılan adresi araştırmaya başladı. Annesi yıllar sonra yeniden karşısına çıkmış ve sadece 1 saatlik görüşmeden sonra yine kaybolmuştu.

Bundan sonra bir daha ne zaman gelirdi yada ne zaman geri dönüş yapardı tahmin etmek çok zordu. Mert'in hayatı hep onu özleyerek, geri dönmesini bekleyerek geçmişti.

Küçükken ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elinden ama şimdi artık çaresizce beklemek istemiyordu. Kendisinin gönderdiği mektup bir otelden atılmıştı. İlk olarak bulduğu tek bilgi buydu. Oysa kendisine bir arkadaşında kısa süreliğine misafir olduğunu söylemişti. Yani her zamanki gibi yine yalan söylemişti.

"Ne yapıyorsun?"

Amcası elinde meyve tabağı ile içeri girdiğinde Mert'in yanına oturdu ve önündeki bilgisayarın ekranına doğru sarktı.

"Şu mektubu araştırıyordum"

"Yine mi Mert?!" diye kızdı yaşlı adam.

"Aradan kaç yıl geçti sen hala orda mısın?"

"Hayır ben sadece..."

"Çocukluğun ağlamakla, gençliğin depresyonlarla geçti, şimdi koca adam oldun hala onun peşindesin!"

Mert derin bir nefes alıp alnını ovdu. Hiçbir zaman takıntılı biri olmamıştı hatta umursamazlığı ile ayrı bir meşhurdu ama konu annesi olunca bırakamıyordu.

"Yapma artık bunu kendine" amcasının sesi onun sessiz kalması ile biraz olsun yumuşamıştı.

"Vazgeç Mert. O kadın anneliğe en son bile yakışmayacak biri. Yorma artık kendini"

Amcası söylediklerinde haklıydı ve onu düşündüğü için böyle söylediğini de biliyordu ama elinde değildi bu durum. Kendini hep onunla uğraşırken buluyordu.

"Seni üzüyorum değil mi?" diye sordu Mert amcasına. Hayatta kalan son aile üyesi nerdeyse oydu ve her zaman Mert yanındaydı. Hiç evlenmemiş veya çocuk sahibi olmamıştı.

Eve attığı kadınlarla zamanında Mert'in psikoljisini bozsa da, emeği göz ardı edilemezdi.

"Hemde çok. Ben senin annen sayılırım!"

"Saçmaladın şuan amca farkında mısın?"

"Hayır hiçte bile annen seni bıraktığında henüz 6 aylıktın ve baban hasta olduğu için sana hep ben baktım. Az mı altını değiştirdim senin?
Karnını hep ben doyurmadım mı?"

"Tamam gene başlama"  Mert bu konuşmaları daha önce yüzlerce kez dinlediği için, sonunun nereye varacağını biliyordu.

"Hatta bir keresinde" diye amcası birden gülmeye başladı.

"Sen kucağımdaydın ve benim üzerimde resmen meme aradın. Beni emmeye kalktın. O zamanlar çok tatlıydın"

"Amca tamam artık!"

"Dur gitme daha bitmedi. Tişörtümü kaldırıp... Gel buraya "

"Dinlemek istemiyorum seni"

Mert getirdiği eşyalarını toplamış, odayı terk ediyorken, yaşlı adam hala kendinden geçercesine gülüyordu. Onlarınki aslında trajikomik bir hikayeydi. Acıların üstü espirilerle, şakalarla örtülüydü. Amca yeğen her durumda yaşama beraber tutunurlarken, hatırladıkları ile hüzünlenmek yerine sadece gülüyorlardı.

Dick KingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin