İyi okumalar
"Gidelim prensim"Yerimde donup kalmıştım. Ne demeye kalışıyordu. Ben bir prens değildim peki neden bana öyle seslenmişti? Hiç bir şey anlamıyordum.
Benden uzaklaşmaya başladığını gördüğümde koşarak yanına gitmiştim ve sakince ona eşlik etmiştim. Neden öyle dediğini sormak istiyordum. Ama aksine yanında sakince yürüyordum.
En üst kata çıktığımızda koridordaki tek kapının önünde durmuştuk. Muhafızlar kapıyı açtığında dikkatimi etrafa verdim. Burası Kralın odası olmalıydı. Duvarlarda onun portreleri vardı. Kendisi içeri girdiğinde benimde içeri girmemi beklemiş daha sonra kapıyı kapatmıştı.
Bem hala birşey anlamazken kurbanlık koyun gibi beni yönetmesine izin veriyordum. Sanki başka birşey yapa bilirmişim gibi...
Geçip yatağına oturduğunda ben hala onun haraketlerini izliyordum. "Yaklaş Park, otur" diye yanını patpatladı. Yavaşça gidip gösterdiği yere oturduğumda boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
"Bunu ben anlatamam ama bilmediğin birşeyler var. Belkide biliyorsun. Ama şimdi gitmemiz gereken bir yer var orada her şeyi öğreniceksin" demişti. Ben aval aval suratına bakarken elimden tutup odanın bir kenarına götürmüştü.
Karışık olan aklımı biraz daha karışmasını sağlamıştı. Neler olduğunu anlasam çok iyi olur da yakında çıkar kokusu. Ahşap dolaptan bir şapkalı pelerin çıkarıp bana uzatdı.
Anlamaz bir şekilde yüzüne bakarken"Saraydan dışarı çıkıcaz" demişti.
Elindekini alıp üzerime geçirdim. Şapka kısmını da kafama geçirmiştim. Daha sonra odasında nereye açıldığını bilmediyim bir kapıyı açmış tekrar bileğimden tutarak ikimizi de içeri sokmuştu. Aşağıya doğru kıvrımlı merdivenler vardı. Merdivenleri indikten sonra bir kapıyı daha açmıştı. Kapı saray bahçesine açılıyordu. Bahçeye çıkıp atların olduğu yere doğru gittik. İki atla gidiceğimizi sanırken Yoongi sadece birisini almıştı.
Kusursuz derecede güzel olan kar beyazı ata bakarken mest olmuştum. O kadar dalmıştım ki kralın elini belime koyduğunu bile sonradan hissetmiştim. Bir kelime bile konuşmadan beni kendisine doğru çevirdi.
"Sıkı dur" diyerek benimden tutup atın üzerine kaldırdı. Yaptığı haraket kalbimin hızlanmasına neden olmuştu. Yumuşacık ve narın dokunuşları insanı delirtecek bir cinslendi.
Çok hoşuma gitmişti. Bunu hiç inkar edemem bir kere daha ellerinin belime ev sahipliyi yapmasını istedim. Ama şu an bunu düşünmenin gerçekten yeri yoktu.
Kendiside ata binip karşıma oturdu. Saray kapıları da açılınca saraydan uzaklaşmaya başladık. Bir anlık hızlanmasıyla ellerimi Kralın beline dolamıştım. Ne yaptığımı fark ettiğimde geri çekmek istesemde izin vermemiş,kendime doğru çekeceğim elimi tutup diğer elimin üzerine koymuştu.
"Bırakmayı aklından bile geçirme güzelim" demişti.
Yüzümde bir gülümseme oluşurken. Kafamı da omzuna koydum. Gözlerimi kapatıp anın hazzını almaya başladım. Soğuk kava tenime iştiyordu. İçimde garip bir huzur ve mutlutuk hissi vardı.
Biraz adrenalin istediğimden ellerimi bırakıp havaya doğru açtım. Dudağımdan kahkahalar dökülürken içimdeki heycan daha da çoğalıyordu.
"Düşüceksin Park tutun bana" diye normal halinden eser olmayan yumşak sesle konuştu.
Neden yaptığımı bilmiyorum ama o kelimeler dudaklarlmdan istemsizce akıvermişti.
"Düşersem tutmazmısın Min?" ilk kez tek soy adıyla hitap etmiştim ona. Şimdiye kadar bana bir sert davranışı olmadığı için rahat olmaya başlamıştım. Ve nedense bunun sadece bana karşı olduğunu hissediyorudum.
"Düşmene asla izin vermem" diye mırıldanmıştı. İçimde umut kığılcımları oluşmaya başlarken yine ellerimi karnına sardım. Olurmuydu bizden? Niye de olmasın
Aradan 20 dakikalık bir süre geçince etrafı karanlık olan bir ormana girmiştik. Etraf ürkürücü gözükürken buraya neden geldiğimizi sorgulamaya başlamıştım bile.
Biraz geçtikten sonra durmuştuk. İlk önce kendi inerken daha sonra tekrar belimden tutup beni indirdi. Atın da iplerinden tutarak karşıda duran eve doğru yürümeye başladık.
"Şey buraya neden geldik?" diyerek yüzüne bakmaya başladım. Bana doğru dönüp dudaklarını hafifce kıvırdı ve yine deminki kelimeyi işletdi.
"Birazdan öğreniceksin prensim"
Kapıyı tıkladığında kapıyı orta yaşlarında bir kadın açmıştı. Görüşüne bakılırsa bir cadıya ve ya medyuma benziyordu.
İçeri geçip oturduğumuzde etrafı incelemeye başlamıştım. Çoğunlukla siyah ve kan kırmızısı hükm eden evde bir birinden garip kazanlar, değenekler ve bitkiler varıdı.
"Birşey istermisiniz efendim?" diye konuştu kadın.
"Hiçbirçeye gerek yok Sana her şeyi baştan anlat" diyerek kadının konuşmasını istedi.
Karşımıza oturup bana doğru döndü. Ve konuşmaya başladı.
"Jimin, uzun yıllar önce Park ve Min krallığı bir anlaşma yapmışlardı. İlerdeki nesillerden birinin gelecek Kralları arasında bir bağ kurulmuştu. Bu iki krallığı birleştirmek anlamına geliyordu. Ülkeleri birleştiricek ve birçok sorundan kurtarıcaktı." biraz duraksayıp yeniden konuşmaya başladı.
"Yanlız Park Kralı varisi doğduğunda bunu reddetmiş ve anlaşmayı bozmuştu. Ama kaderlerinde o ikisinin birlikte olacağı yazılmıştı. Kral Park kadere karşı gelerek yeni doğulmuş oğlunu binlerce yıl geleceğe göndermişti. Ama şimdi o geri göndü"
Uzun uzun konuştuktan sonra bunun neden bana anlatdığını kavrayamamıştım. Benimle ilgisi ne ola bilir ki?
"Bunu bana niye anlatdınız ki?"
Sana abla ve Kral Yoongi bir birlerine kaçamak bakışlar atdılar. Daha sonra Sana abla bana bakıp konuşmaya başladı.
"O prens sensin Park Jimin"
Birazcık yorum yav çok mu şey istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cruel king || yoonmin
FanfictionJimin bir sabah uyandığında geçmişte olduğunu görür. Neler olduğunu anlamaya çalışırken oraya alışır. Dahası da Zalim Kral Yoongi'ye aşık olur. Ama Jimin'in Kral'la ruhlarının bağlandığını bilmiyordur. Fantastik Yoonmin Taekook