Bir saat? Hayır. Yaklaşık iki buçuk saatir Hyunjin'in gelmesini bekliyorum. Telefonlarınıda açmıyor. Nerde olabilir ki? Saat çoktan gece yarısını bulmuş ona rağmen ne kapıdan ne de telefonundan bi çıt var. Göz kapaklarımı zor tutuyordum düşmemeleri için. Gerçekten bu saate kadar ne yapıyor olabilir ki? O anda telefonumun titremesiyle bildirim ekranına bakınca Hyunjin'in mesaj attığını gördüm.
Hyunjin-ah~
Özür dilerim sevgilim.
Telefonumu duymamışım da.
Ben 15 dakikaya gelicem sen beni beklemeden yat bence.
İyi geceler.Gördüğüm mesajla resmen içime su serpildi. Mesaj attığına göre artık rahat bir uyku çekebilirim. Koltuktan mayhoş adımlarla kalkıp yatak odamıza doğru ilerledim. Üstündekileri değiştirip daha fazla dayanamadan uyudum. Tam uyuya dalmadan önce duyuğum kilit sesiyle Hyunjin'in de geldiğini anladım.
Gözlerimi yavaş yavaş açtım. Hyunjin yanıma kıvrılmış bi biçimde yatıyordu. Onun bu halini çok tatlı buluyorum. Hemen başucumda duran telefonumu alıp resmini çektim o tatlı halinin. Bu anı ölümsüzleştirmek istiyordum. Hyunjin'de kıpırdanmaya başlayınca onunda uyandığını anladım.
"Günaydın güzellik."
"Sanada günaydın güneşim." Hyunjin'de aynı zamanda esneme hareketleri yapıyordu.
"Offf heryerim tutulmuş."
"Ben sana masaj yaparım merak etme."
"Aslında öpünce iyileşiyor diyorlar, ne dersin."
"Daha fazla uzatmadan kalkalım derim Hyunjin'ciğim."
İkimizde yataktan kalktık. O lavaboya girince bende yatağı toplayıp üstümü değiştirmek için giyinme odamıza girdim. Bugün Hyunjin'in izin günü olduğundan onunla birlikte vakit geçirecektik. Ondan dolayı güzel birşeyler giyinmek istedim. Bi süre kıyanfetlerimi inceleyince ne giyeceğime de karar vermiştim. Dolabımdan bir siyah pantolon ve düz beyaz tişört çıkartıp giydim ve tişörtümü pantolonumun içine sokup birazda çekiştirince güzel bi şekilde yakıştırdım kendime. Bide Hyunjin'in dolabını açıp askıda duran lacivert gömleği de üstüme geçirip önünü açık bırakınca ceket görüntüsü vermişti. Kolyemi de boynuma geçirip mutfağa girdim. Tam buzdolabının kapağını açıcaktım ki Hyunjin'in bana içerden seslendiğini duydum.
"Felix birşey hazırlama! Bugün dışarda yiyelim birlikte. Bende üstümü giyip geliyorum."
Bu sözleri üzerine yüzümde bi tebessümle kendimi yemek masasının yanında duran koltuğa attım ve Hyunjin'i beklemeye başladım. Hyunjin üstünde siyah keten pantolonuna soktup bollaştırdığı koyu yeşil saten gömleğiyle karşımda dikilince kafamı kaldırdım. İki düğmesini açık bıraktığı için dikkat çekiyordu.
"Hazır mısınız Felix bey?"
"Sizin için her zaman hazırım bay Hyunjin."
İkimizde ayakkabılarımızı giyip evden çıktık ve el ele tutuşarak arabaya doğru ilerledik. Siyah arabanın ön kapısını açacakken Hyunjin benden önce davranmış ve kapıyı o açıp eğilmişti.
"Ben size yardım edeyim efendim." hala eğilir pozisyondayken kafasını kaldırıp bana sağ gözünü kırpınca bende ona gülümseyerkek ön koltuğa bindim. O da sürücü koltuğuna oturup arabayı sürmeye başladı.
"Nereye gidiyoruz Hyunjin?"
"Süpriz."
"Hadi ama."
"Görürsün güzelim."
O arabayı sürerken bende kafamı sağ omzuma yaslayıp gözlerimi kapattım. Gece normalde bu kadar geç yatmazdım. Acaba Hyunjin nasıl bu kadar ayık. O benden sonra uyumasına rağmen gayet enerjikti. Kendi kendime düşünürken duyduğum sesle gözlerimi yavaş bir biçimde açıp bana yaklaşan surata çevirdim kafamı.
"Geldik meleğim." Hyunjin bana hayranlıkla bakıyordu. Onun bana yaptığı gibi bende ona göz kırpınca yüzünde bi tebessüm oluştu onunda. Bakışlarımı ondan ayırınca ikimizde arabadan indik. Küçük bir tepeye gelmemize şaşırdım. Niye buraya geldik ki? Tepenin tam ortasında duran koca ağacın altında göldelik bir yer vardı. Etrafımızda çiçekler... Burası adeta cennet gibiydi. Demek süpriz buydu.
"Eeee nasıl buldun süprizi?"
"Hyunjin burası cennet gibi."
"Sende melek olduğuna göre burayla uyumlu oldunuz." Bana düz beyaz bi örtü uzattı. "Sen bunu al ve gölgelik yere ser, bende sepetimizi alıp geleyim.
Olurmu meleğim?"Hyunjin'i başımla onaylayıp gölgenin altına gidip güzel bulduğum bir köşeye serdim beyaz örtüyü. O da sepeti almış buraya gelirken bi anda ona koşmaya başladım ve onun kucağına atladım.
"Burayı gerçekten çok sevdim. Çok teşekkürler."
"Birşey değil sevgilim. Hadi şimdi karşılıklı kahvaltımızı yapalım."
Kucağından inip örtüyü serdiğim yere geldik. İkimiz de karşılıklı bi şekilde oturup sohbet ederek geçirdik kahvaltımızı. Onunla zaman geçirmek resmen ömrüme ömür katıyordu. Ondan ayrılmak istemiyordum. Hiçbir zaman.
"Sevgilim iyi misin bakakaldın da?"
"Senin gibi birisi varken bakmamak mümkün mü Hyunjin."
"Bak sen. Şimdi de iltifatlarımı mı çalıyorsun."
"Sadece gerçekleri söylüyorum Hyunjin'im"
"Tamam yeter bu kadar kopyalaman hadi gezelim biraz."
Bulunduğumuz yerden ayrılmak istemesemde etrafı toplayıp geri arabaya bindik. Şimdi ise başımı çevirmiş Hyunjin'i inceliyordum. Benimki gibi sarışın saçları benimkinden uzun olduğu için arkadan toplamıştı. Benim saçlarım onunki kadar uzun olmadığı için iki yana ayırmıştım.
"İkimizinde saçlarındaki boyalar aktı. Madem geziyoruz, hazır gezerken saçlarımızında boyatalım mı?"
"Süper olur Hyunjin."
"Hangi renge boyatmak istiyorsun saçını?"
"Sanırım siyaha boyatıcam."
"Tamamdır o halde. Saçlarımızı siyaha boyatmaya gidiyoruz!"
Kuaförden çıkıp arabaya bindiğimizde tepedeki aynayı açıp saçlarımı inceliyordum. Saçlarımı hafif dalgalandırmışlardı. Hyunjin ise yine aynı şekilde toplamıştı saçını. Bu saç ona çok yakılşıyordu.
"Nereye gitmek istersin sevgilim?"
"Lunaparka gidelim mi?"
"Tabi ki. O zaman kemerini tak. Durağımız lunapark!"
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlaşılma | Hyunlix
FanfictionH: Sevgilim, artık çözer misin şu ipleri? F: Ama daha yeni başlamıştık sevgilim. F: Çok eğleniyorum...