(Mor His ficimden bir alıntı. Minho'nun anlatımıyla.)
Minho'nun bakış açısı
( Felix'in Hyunjin'i kurtardığı günün öğleni)
"Bırak beni! Sana güveniyordum! Defol şimdi!"
"Bırakmayacağım Jisung! Allah belamı verse de bırakmayacağım!"
"Bana o adla seslenmemeni söylemiştim."
Jisung'u yalnız kalmak istediği zaman kaçtığı küçük tepede bulmuştum. (Felix ve Hyunjin'in piknik yaptığı tepeyle aynı tepe.) Kaçmaması için kolunu tutmuştum, o ise başını çevirmişti. Bana bakmayı reddediyordu. "Bak Han. Felix'in anlattıkları yanlıştı. Gerekirse sokaktaki kamera kayıtlarına bakalım ama o olan şey gerçekten kazaydı."
"Nasıl öyle bir kaza olabilir ki. Bi sen vardın, artık yoksun!" Sesi sonlara doğru titremişti. Başımı biraz yana çevirince bana bakmayan gözlerinden bir yaş düştüğünü farkettim.
...
"Biliyor musun Min." Kolumu ondan çekmiştim ama şuan ona deli gibi sarılmak istiyordum. Onu kaybetme hissiyle dolup taşarken gözlerimi ondan ayıramıyordum. Bana çevirdiği kafası ile gözleri dolu bi şekilde konuşmaya başlamıştı. "Mor rengi seven insanlar hayatlarında bir kez olsun intihar etmeyi düşünmüşlerdir." Ne, bu ne demekti şimdi. Önüme gelen ve yeni boyattığım mor saçlarımı tek elimle önümden çektim. O ise konuşmasına devam etmişti. "Sen sakın o rengi sevme. Lakin bana sorcak olursan, ben mor rengine aşığım." Hayır, düşündüğüm şey olamazdı değil mi. Bunu yapamazdı, yapmamalıydı. "Hayır, hayır! Seni o kadar kolay bırakacağımı mı sanıyorsun." Sıkı bi şekilde sarılmıştım ona. Beni bırakamazdı, bende onu. Oydu beni kurtaran. Hayatıma anlam veren oydu. Böyle olmazdı, bırakamazdım. Kafamı omzuna koymuştum, hıçkırıklarımı tutamıyordum. "Sakın Han, sakın bişeye kalkışma. Ben her zaman burdayım. Seni bırakmayacağım. Her ne olursa olsun peşinden geleceğim." Zar zor söyleyebilmiştim. Bi anda aklıma bi düşünce gelmişti. Ne kadar olmuştu onu dudaklarından öpmeyeli. Yavaşça doğrularak dudaklarına kapandım. Bi elimi yanağına koymuşken diğer elimi ise sırtına koyup kendime doğru bastırmıştım, aramızdaki mesafeyi azaltıyordum. Onu incitmeden yapıyordum bu işi. Olabildiğince hafif, sadece varlığımı hatırlatıyordum. Hala onunla olduğumu, ondan vazgeçemeyeceğimiz sunuyordum. Çünkü bunu kelimelere dökmek kolay değildi. Dudaklarımı dudaklarının üstünde yavaşça oynatırken o elleriyle kollarımı sırtından ayırmıştı. Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan tepeden aşağıya doğru koşmaya başlamıştı. Yine kaçıyordu benden, yine.
Jisung'un bakış açısı
Şimdi eski odamda öylece dikilmiştim. Elinde bir bıçak, katlanamıyordum. Bıçağı doğrultarak kalbimin üstüme keskin tarafı gelcek bi şekile getirdim. Kimseye güvenemiyordum. Yanımda kimse yok. Ailemin yanına gidecektim. Annemin yanı, rahatlığa erişebileceğim tek yerdi. Bunun geri dönüşü yoktu. Ani bi hareketle bıçağı tutan bileğimi itmiştim. Bu şekilde soğuk bıçağın sıcak bedenimle buluşmasına izin verdim...
(Şimdi kaldığımız yerden devamm)
Felix'in bakış açısı
"Felix, bak ne oldu bilmiyorum. Ama şimdi sakinleşmen gerek. Derin bir nefes al ve tane tane açıkla lütfen." (Ulan Hyunjin gibi biri valla bulunmaz haa. Cr şuan çıldırıyordur kesin mdldkskd.) "Jisung, yok." Derin bir nefesle söylemiştim. "Yok?"
"Jisung, öldü... Benim yüzünden, hepsi."
"Felix ne diyorsun sen?!"
"Allah belamı versin, ben sebep oldum."
"Nasıl olur Felix?"
"İntihar etmiş..."
"Hemen, açıkla! Beni bağladıktan sonra bütün olanları, şimdi!"
" Minho'yu kitlediğini ve Jisung'un evden kaçışını, onu kurtarmaya gelmeden önceki Jeongin'le konuşmasını anlatır. Ufak bi tartışma yaşamışlardı. O kaçtıktan sonra Minho onu bulmuş ve o dayanamayıp yine kaçmış. Sonra is-"
"Tamam yeter bu kadar. Neredeler şimdi."
"Bizim gittiğimiz yer."
"Şu taksiye atla çabuk. Oyalanamayız."
Beni kolundan tuttuğu gibi karşı caddede duran taksiye doğru sürüklemişti. Sinirli gözüküyordu, ve haklıydı da. Neden, neden kendine bunu yaptın Jisung.
İkimiz de bi hışımla hastaneye dalmıştık. Hyunjin bir kadınla konuştuktan sonra bizi bir kata çıkardı. Biraz yürüdüğümüzde ise Jisung'u buluşturduğumuz Doktor Chan'la beraber yanında duran oğlan, Jungwon ve herkes oturaklarda ağlıyordu. En önemlisi Minho, perişan haldeydi. Ağlamaktan yorulmuş gibi bir görüntüsü vardı. "Arkadaşlar..." Hyunjin'in konuşmasıyla gözlerinin dolması bir olmuştu. Bende kollarımı onun koluna dayamış sessizce ağlıyordum. Minho Hyunjin'in sesini duymasıyla kafasını kaldırdı. Gözleri Hyunjin'in yanında duran beni bulduğunda ise bi hışımla ayağa kalktı. "SKTİĞİMİN SURATINI GÖRMEK İSTEMİYORUM DEMİŞTİM. ANLATAMAMIŞIM GALİBA." Changbin'de ağlamasına rağmen hızlıca ayağa kalkıp bana doğru yürüyen Minho'yu tutmuştu. "Tamam Minho. Şuan hastanedeyiz. Lütfen bağırma." O da bana kırılgan bir bakış atmıştı. Zaten vicdan azabından geberiyordum. "Bak Felix. Bence siz evinize gidin ve sonra konuşalım. Şuan herkes gergin. Bak bu kağıtta numaram var. Yarın arayın beni, mutlaka." Doktor Chan oturduğu yerden kalkıp yanıma gelmişti. Titreyen elimle kağıdı aldım ve tek bir kelime edemeden başımı eğdim. "Hadi Felix, gidiyoruz." Hyunjin'in konuşmasıyla yavaş yavaş hastaneden çıkmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlaşılma | Hyunlix
FanfictionH: Sevgilim, artık çözer misin şu ipleri? F: Ama daha yeni başlamıştık sevgilim. F: Çok eğleniyorum...