Park Jimin'den
2 Gün Sonra
Kahvaltımızı yapmıştık ve Jennie ile birlikte bulaşıkları yıkadıktan sonra salona Roseanne'nin yanına gelmiştik. Bacağında sargı olduğu için Roseanne koltuklardan birinde uzanıyordu. Bacağını kimin yaraladığını hâlâ söylememişti ve söylememekte ısrar ediyordu. Jennie bir süre bizimle oturduktan sonra kalfasına bırakıp uzun süredir gitmediği eczanesine gitmesi gerektiğini söyleyip yanımızdan ayrıldı. Roseanne ile tek kalmıştık. Roseanne'yi gerçekten anlayamıyordum tüm gün boyunca hareket etmeden oturabilirdi ve onun için sorun olmazdı. Bugün de o günlerinden biriydi ve koltukta hareketsiz bir şekilde uzanıyordu. Çok sıkılmıştım ama Jennie beni Roseanne'yi tek başına bırakmamam için sıkı bir şekilde tembihlemişti. En iyisi konuşmaktı.
"Nasılsın Roseanne?"
"İyi gibi. Sen?"
"Bende iyiyim. Sıkıldım biraz."
"Evet sıkıcı biriyim biliyorum ama yüzüme söyleme bari."
"Yok ya yanlış anladın beni. Bir şeyler yapalım anlamında söylemiştim."
"Olur yapalım. Ne yapacağız?"
"Ne istersen onu yaparız."
"Jimin odun musun sen? Bir fikrin yok mu niye bana soruyorsun? Bir şeye de sen karar ver."
"Kalbimi kırıyorsun Roseanne."
"Neden beni memnun etmeye çalışıyorsun?"
Tanrım... Daha fazla dayanamıyorum gerçekten.
"Neden acaba hiç düşündün mü Roseanne?! Acaba seni seviyor olabilir miyim?! Tabii senin umurunda bile değil ki! SEVİYORUM! SEVİYORUM! MUTLU OLMANI İSTİYORUM! AMA SEN BANA YÜZÜNÜ DÖNÜP BAKMIYORSUN BİLE! SEVGİM SENİN İCİN BU KADAR DEĞERSİZ Mİ ROSEANNE?!"
"Bizden olmaz Jimin."
"Bırak bu klişe lafları. Sen kimseyi sevemeyen duygusuz bir insansın. Şu saatten sonra senden hiçbir şey beklemiyorum."
"Eğer yaşadıklarımı yaşasaydın bin kere öldürmüştün kendini."
"Ne yaşadın ki Roseanne? Sürekli şunu yaşadım bunu yaşadım diyorsun. Anlat o zaman. Anlatmıyorsun çünkü hiçbir şey yaşamadın. Her şeyi kafasında kurmuş bir şifozrensin sen."
"Vay... Dalga geçiyorsun demek... Eğer biraz daha saçmalarsan... SENİ GEBERTİRİM APTAL HERİF! ELLERİMLE BOĞARIM SENİ! BIÇAĞIMLA O LANET BAĞIRSAKLARINI DELİK DEŞİK EDERİM!"
İşte şimdi biraz korkmaya başlamıştım. Roseanne kontrolünü kaybetmiş gibi görünüyordu. Yine de bir şey demeyecektim. Çünkü bu konuşmanın sonunda her şeyi anlatacağını biliyordum. Biraz bekledi ve sakinleşti. Gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.
"Her şeyi anlatacağımı sanmıştın değil mi?"
Asabi bir kahkaha attı.
"Aptalsın. Hem de gerçek bir aptal. Eğer bu konuyu bir daha açarsan seni delik deşik ederim. Anladın mı? Bana beni sevdiğini söyleyebilirsin ama yaşadıklarım hakkında konuşamazsın. Umarım anlamışsındır."
"Ne kadar daha kaçacaksın Roseanne?"
"Aslında kaçtığımı sanmıyorum. Hatta üstüne bile gidiyor olabilirim. Tabii senin gibi algıları yetersiz bir insan anlayamaz."
"Çok aşağılık bir insansın."
"Ve sen bu aşağılık insana aşık oldun. İronik."
"Bana kendimi yetersiz hissetmek hoşuna gidiyor değil mi?"
"Ah, sanırım. Sanırım o kadar aşağılık bir insanım. Sence ordinaryus psikiyatr Bay Jimin?"
"Dalga geçmeyi keser misin?"
"Tanrı aşkına ufak bir eğlencem var bozma."
"Senin eğlencen beni üzüyor Roseanne."
Roseanne biraz durakladı daha sonra hafiften bana doğru yaklaşıp yapay bir üzgünlükle konuşmaya başladı.
"Ahh gercekten mi bebeğim? Çok ama çok üzgünüm seni üzdüğüm için! Lütfen beni affet!"
Nasıl bir insandı bu böyle? Gerçekte nasıl bir karakteri vardı? Daha doğrusu kaç tane karakteri vardı?
"Söylesene Roseanne kaç kişiliğin var? 2? 7? 10? Kaç tane? Nasıl bir psikopatsın sen?"
"Ne saçmalıyorsun sen? Aptal aptal konuşma. Psikopat falan değilim ben. Kafanda kuruyorsun."
"Off her neyse ya. Seninle konuşmak bir girdaba düşmek gibi."
"Seninle konuşmak da acı veriyor. Ruhsal acı."
"Sana anlamsız gelebilir ama seni öpmek istiyorum."
"Öp o zaman. Hadisene! Seni mi bekleyeyim bir de!"
"Off tamam Roseanne geçtin dalganı sal artık."
Daha fazla bir şey söyleyemeden dudaklarımda bir baskı hissetmiştim. Tanrım! Ne büyülü bir andı öyle! Fakat o büyülü an birden bir kabusa dönüşmeye başlamıştı. Roseanne kucağıma iyice yerleşmişti ve adeta nefesimi içine çekiyordu. Onu itmeye çalıştım ama kımıldamıyordu. Tanrım! Ölmek üzereydim! Sonra birden tekrar nefes almaya başladım ve dudaklarımdaki baskı yok oldu.
"Ne yaptığını sanıyorsun! Öldürecektin beni!"
"Sana sadece beni öpersen ne olacağını gösterdim. Bir tane daha ister misin bebeğim?"
"Polisi arayıp seni ihbar etsem tutuklanırsın."
"Polis senin gibi sıradan bir vatandaşa mı inanır bana mı? Saçma sapan şeylerle tehdit etme beni."
"İyi bir psikoloğa ihtiyacın var."
"Olabilir. Ya da kendimi öldürsem? Şuanda 25 yaşındayım, zenginim, popülerlim ve iyi bir kariyerim var. Peki ne geçti elime? Koca bir hiç! Bir bok yine geçmedi elime. Neden sence?"
"Yaşamayı bilmiyorsun."
"Saçmalık! Hem sen biliyor musun yaşamayı?"
"Tabii ki biliyorum. Bilmesem niye öyle diyeyim sana?"
"Sohbetin hiç sarmıyo. Gidiyorum ben sende evde kalıp yaşa."
"Nereye gidiyorsun?"
"Dışarıda biraz işim var akşama dönerim."
"Saçmalama bacağında sargı var. Jennie seni bu halde görse beni gebertir."
"Puff saçma. Neyse ben gidiyorum. Ayrıca bacağımın bir şeyi yok."
☘
Roseanne gittikten birkaç saat sonra Jennie gelmişti ve beni sağlam bir şekilde azarladıktan sonra yemek yapmak için mutfağa gittiğinde Roseanne'yi aramak için iyi bir zaman olduğunu düşünüp elimi telefonuma attım. Kişilere bakarken Roseanne'nin numarasının bende kayıtlı olmadığını fark edip Jennie'nin yanına gittim ve onun aramasını söyledim. Fakat Roseanne'nin numarası Jennie'de de yoktu. Evet. Roseanne ikimize de telefon numarasını vermemişti!
Sanırım bölümü yazarken kafam güzeldi znkaetzçinth. Yayınlayacağım sırada düzeltmeye aşırı üşendim böyle saçma bir şey çıktı ortaya kusura bakmayın 🤠
Bu arada, yazılılarda ne bok yicez bilen var mı?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lawyer-Jirosé
FanfictionTaehyung bir sabah uyandığında korkunç bir suçlamayla karşı karşıya kalır ve ona iyi bir avukat bulmak en yakın arkadaşı Jimin'e düşer