Park Jimin'den
''Çok güzel öpüyordun ya. Niye çekildin bir anda?''
''Neden acaba Roseanne? Bir düşün bakalım.''
''Hmm. Aklıma bir şey gelmedi Jiminciğim. Sen söyle lütfen.''
''Of Roseanne ya. Tahmini ne zaman benimle dalga geçmeyi bırakırsın? Ona göre geleceğim yanına, gidiyorum şimdi.''
''Dur Jimin! Nereye gidiyorsun? Tamam ya dalga geçmiyorum, hadi gel yanıma.''
''Beni kullanıyormuşsun gibi hissediyorum. Beni sevdiğin için değil de, yalnız kalmamak için yanında istiyormuşsun gibi.''
''Hayır... Neden öyle düşünüyorsun?''
''Neden düşünmeyeyim ki? Ne zaman ciddisin, ne zaman şaka yapıyorsun anlamıyorum, bana karşı kabasın, dalga geçiyorsun. Sayayım mı daha?''
''Haklısın. Evet, haklısın ama ben sadece seni düşündüm... Yemin ederim sadece seni düşündüm. Benim gibi sana zararlı birini sevmeni istemedim. Sevgini kendime layık görmedim...''
Kafasını kaldırıp bana baktığında ağladığını gördüm. Güzel gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Dayanamayıp yanına gittim.
''Roseanne... Ağlama.''
''Özür dilerim! Özür dilerim, çünkü sadece özür dilemeye yüzüm var. Ama yemin ederim sadece seni düşündüm. Çocukluğunu mahvettiğim gibi gençliğini de mahvetmek istemedim! Sadece seni düşündüm, gerçekten!''
''Şştt sakin ol önce. Bana bak. Ne diye özür dileyip duruyorsun? Ayrıca ne yapışsın da çocukluğumu mahvetmişsin ki? Neden sürekli kendini suçluyorsun?''
''Söyleyemem! Benden nefret etmeni istemiyorum...'''
''Neyden bahsettiği az çok tahmin edebiliyorum Roseanne. Annem anlattı. Ayrıca senden nefret falan etmiyorum.''
''Ne! Ama bana söz vermişti! Hiçbir şey söylemeyecekti! Söz vermişti!''
Ne diyeceğimi ya da ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum. Sanırım işte şimdi 'Gerçek Roseanne' ile tanışmıştım. Aklıma gelen tek şey ise sarılmak olmuştu.
5 dakika kadar sonra ayrıldığımızda Roseanne'nin gözlerinde sade ve koyu bir acı görmüştüm. Acı çekiyordu.
''Roseanne... Bana o gözlerle bakma...''
Kendimi ilk defa bu kadar çaresiz hissediyordum.
''Roseanne... Hadi ama, bana kendimi kötü hissettiriyorsun. Sorun ne? Hadi anlat bana.''
''Beni affettin mi?''
''Küsmedim ki affedeyim. Yanlış bir şey yapmadın. Neden kendini bu kadar suçluyorsun?''
''Ama... Ama baban bana hepsinin benim suçum olduğunu söylüyordu. Hem annenle baban da benim yüzümden boşandı.''
''Babamı boş versene. Zaten sevmiyordum ki onu. Yıllardır konuşmuyorum bile. Yani bunlar için kendini suçlamana gerek yok. Seni böyle görmek beni gerçekten üzüyor Roseanne.''
''Neden bu kadar iyisin Jimin? Sevgini hak edecek ne yapmış olabilirim ki? Kendimi sana karşı borçlu hissediyorum. Benden uzaklaş diye seni hep tersledim ama neden hala böylesin?''
''Ben seni gerçekten sevdiğim böyleyim. Peki sen neden böylesin? Neden seni sevmemi istemiyorsun? İtiraf et işte sende beni seviyorsun. Peki ama neden ayrı kalmak istiyorsun?''
''Evet, seviyorum! Hem de sen beni tanımadan önce bile seviyordum! Ama... ama senin sevgini kendime layık görmedim.''
''Neden Roseanne? Neden? Kendine hiç değer vermiyorsun? Neden kendinden bu kadar nefret ediyorsun? Ben sevgimi sana layık görüyorum ki, seni seviyorum. Peki sen neden layık görmüyorsun kendine?''
Soruma cevap alamamıştım çünkü Roseanne daha şiddetli ağlamaya başlamıştı. Onu sorgulamak yerine teselli etmem gerekiyordu.
☘
Tüm geceyi birlikte geçirmiştik ve Roseanne şu anda uyuyordu. Ben ise kendi odama geçmiştim.
Haftalardır aynı evin, odanın içinde birlikteydik ama Roseanne'yi biraz bile tanıyamadığımı fark etmiştim bu gece. Aslında çok konuşmamıştık fakat konuştuklarımız birbirimizi anlamamıza yetmişti. Fakat yine de Roseanne hakkında öğrenmem gereken çok şey vardı. Saat 6 civarında güneşin doğuşunu izlerken bir anda bana dönüp, ''Jimin biliyor musun ben 2 ay psikiyatri kliniğinde yattım,'' demişti. Sesinde tarif edemediğim garip bit ton vardı biraz pişmanlık biraz utangaçlıktı belki de. Sebebini sorduğum ise cevap vermek yerine, ''Özür dilerim ama ben bile ne kadar normal bir insanım bilmiyorum. Sana zarar vermek istemiyorum Jimin, uzak dur benden,'' demişti.
Dediği son şey olmuştu. Sonrasında ise yüzünü yastıklara gömüp ağladı ve anlayamadığım bir şeyler söyledi. Teselli etmeye çalıştıkça kendini daha çok sıkıyordu. Neden bilmiyorum ama galiba bana yüzünü dönmek istemiyordu. Ne hissedeceğimi şaşırmıştım o an.
Dün geceyi biraz daha düşünmek istemediğim için yataktan kalkıp Roseanne'nin odasına doğru gittim. Kapıyı açtığım da ise bir kaç dakika olduğum yerde kalmama sebep olan bir şey karşılaşmıştım. Roseanne odasında yoktu. Odanın içine girdiğimde yatağın üzerinde bir kağıt gördüm. Açıp içinde yazanları okumaya başladım.
Sevgili Jimin,
Umuyorum ki beni affedersin. Emin normal bir ilişkimiz olmasını bende en az senin kadar isterdim fakat yemin ederim ki sana zarar vermekten korkuyorum. Benim gibi toksik bir insana takılıp kalmak yerine yeni insanlarla tanış ve mutlu ol. Senden tek istediğim şey mutlu olman Sevgilim...
Taehyung'a gelirsek de gerçek katil suçunu itiraf edeceği için dava düşecektir merak etmeyin.
Sevgilerle,
Roseanne.
Böyle sezon finali gibi bir şey olsun istedim. Kısa ama öz.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lawyer-Jirosé
FanfictionTaehyung bir sabah uyandığında korkunç bir suçlamayla karşı karşıya kalır ve ona iyi bir avukat bulmak en yakın arkadaşı Jimin'e düşer