Park Jimin'den
Gözüme gelen güneşle uyandım. Kollarımın arasındaki Roseanne'e baktım. Uyuyordu. Huzurluydum. Uzun zamandan beri ilk defa bu kadar huzurluydum. Hayat daha yaşanılır gelmeye başlamıştı bir gecede. Roseanne yavaştan kıpırdanmaya başlamıştı. Beni uyandıran güneş onu da uyandıracaktı böyle giderse. Gözüne gelen güneşi elimle engelledim. Fakat yaptığım şey işe yaramamıştı. Roseanne kafasını kaldırıp bana baktı. O da benim gibi huzurluydu. En azıdan öyle görünüyordu.
''Günaydın güzelim.''
Gülümsedi.
''Günaydın.''
Kalkıp perdeyi kapattı ve yatağa gelip tekrardan yattı.
''Uykum var,'' dedi kafasını göğsüme gömerken. Saçlarına küçük bir öpücük kondurdum.
''Biraz daha uyuyabilirsin. Bende aşağı inip kahvaltıyı hazırlayayım. Seni çağırırım.''
''Hayırr. Benimle kal. Birlikte hazırlarız.''
''Pekala öyle olsun. Ama en fazla 1 saat tamam mı?''
''Tamamm.''
Roseanne göğsümde yatarken bende saçlarıyla oynamaya başladım.
Dün geceyi düşündüm. Roseanne'i neredeyse hiç tanımadığımı bir kez daha fark etmiştim. Yavaş yavaş tanıyacaktım onu.
Birbirimize söz vermiştik. Bir daha asla geçmişten bahsetmeyecek ve hiçbir şey olmamış gibi davranacaktık. Sağlıklı olanı buydu. 2 yıllık bir kaybımız vardı ama umurumda değildi. Önümüzdeki yılları dolu dolu geçirecektik. Düşündükçe içim içime sığmıyordu. Roseanne'e daha da sıkı sarıldım. Bir daha ayrılmak istemiyordum.
''Biraz daha sıkarsan öldüreceksin beni.'' dedi Roseanne, gülerek.
''Ah, özür dilerim. Fazla sıktığımı fark etmemişim.''
''Önemli değil.''
''Bugün dışarı çıkalım mı? Hava da güzel.''
''İşe gitmen gerekmiyor mu?''
''Yanii, gerekiyor ama Tae'yi biraz kızdırsam bir şey olmaz bence. Ayrıca dün bana, 'hastayım, bugün gelemeyeceğim' dedi ama dün akşam bir gece kulübünden post atmış instagrama.''
''Aklı bu kadar işte. Gerçi bilerek yapmış da olabilir.'' dedi Roseanne, burnundan soluyarak.
''Tae'nin, senin burada olduğundan haberi var mı?''
''Yok. Sekreterimin bile haberi yok. Sanırım şu anda korkudan kafayı yemiştir. Onu arasam iyi olur.''
Başucundaki komedinin üzerindeki telefonu aldı ve bir süre sonra telefonu kulağına götürdü. İngilizce konuşmasını bekliyordum ama Fransızca konuşmuştu. Ben ne konuştuğunu anlamayayım diye mi öyle yapmıştı yoksa karşısındaki kişi İngilizce bilmiyor muydu?
''Sekreterin İngilizce bilmiyor mu?'' dedim, Roseanne telefonu kapattıktan sonra.
''Biliyor ama sevmiyor. Sadece mecbur kalınca konuşuyor. Değişik bir kadın gerçekten. Sanırım telaffuzundan dolayı utanıyor. Fransız zaten. Ben İngilizce konuşmayı seviyorum, o Fransızca konuşmayı seviyor. Bazen anlaşamıyoruz.''
''Başkasını al yerine.''
''Yıllardır yanımda olan birini kovayım mı Jimin?''
''Haklısın, etik değil.''
''Aklıma, 2 yıl önce Kore'ye ilk geldiğim gün geldi.''
''Neden?''
''Jennie'nin evinde yan yana oturuyorken bir anda bana dönüp, 'Kanada'da daha çok İngilizce mi konuşuluyor yoksa Fransızca mı?' diye sormuştun. Hatırlıyor musun?'' dedi gülerek.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lawyer-Jirosé
FanfictionTaehyung bir sabah uyandığında korkunç bir suçlamayla karşı karşıya kalır ve ona iyi bir avukat bulmak en yakın arkadaşı Jimin'e düşer