1.4

131 28 1
                                    

Park Jimin'den

Roseanne'nin ikimize de telefon numarasını vermemiş olduğunu fark edip ufak çaplı bir şok yaşamamızın ardından 2 saate yakın bir zaman geçmişti. Hava kararmıştı ve Roseanne hâlâ ortalarda yoktu.

Yarım saat sonra dış kapının açılma sesi gelmişti. Ardından da Roseanne'nin sesi. Kendi kendine yüksek sesle Modern Talking'den Cheri Cheri Lady parçasının nakarat kısmını söylüyordu. Sesi çok güzeldi. O salona girene kadar neden şarkıcı değil de avukat olduğunu olduğunu düşündüm. O salona girdiğinde ise böyle garip birinin fanlarını bile sevmeyeceğinin farkına vardığım için düşüncemden tiksindim.

"Naber millet!?"

Roseanne'yi ilk defa bu kadar neşeli gören Jennie şaşırmıştı fakat onun neşesine ayak uydurdu.

"İyiyiz Roseanne. Sen nasılsın?"

"Mükemmelim!"

"Yaa öyle mi? Ne peki seni 'mükemmel' yapan şey?"

"Beni mükemmel yaptığı yaptığı gibi sizi de mükemmel yapacak!"

"Hadi Roseanne oyalanmadan söyle işte heyecanlandım."

"Sonraki duruşmada dava kapanıyor!"

Roseanne yüzünde kocaman gülümsemesi ile ikimize bakıyordu. Fakat ikimizden de istediği tepkiyi alamayınca gülümsemesi soldu.

"Hadi ama! Bugünlerde alabileceğiniz en iyi haberi verdim size!"

Jennie çekinerek benimde aklıma gelen soruyu sordu.

"Nasıl emin olabiliyorsun Roseanne? Ayrıca o çirkin kasayı niye evime getirdin?"

İlk başta Jennie'nin neyden bahsettiğini anlamadım fakat bakışlarımı odada gezdirince kapının önündeki küçük boy para kasasını gördüm.

Jennie'nin sorusuna karşı Roseanne biraz düşündü. Ne söyleyeceğine karar veremiyormuş gibi bir hali vardı.

"Hmm. Şöyle söyleyeyim; o kasa davanın kapanmasını sağlayacak. Yani çok önemli. Nasıl emin olduğuna da gelirsek... Amaaan onu da boşverin canım! Kasa sayesinde olacak her şey. Hadi ama! Öyle bakmayı kes Jennie! Güvenmiyor musun bana?"

"Evet Roseanne güvenmiyorum."

Jennie'nin cevabı ortamın havasını buz gibi yapmıştı. Roseanne ise böyle bir cevabı beklemediğinden biraz şaşırmıştı ve ne diyeceğini bilemiyordu.

"Bir kerecik güvensen? Eğer bana güvenmeyip dediklerimi yapmazsan Tanrı şahidim Taehyung darağacını boylar. Son kozumu oynuyorum. Başka seçeneğim yok."

Jennie biraz daha ikna olmuşa benziyordu. Derin bir nefes aldı.

"Taehyung kurtulacak dimi? Söz ver bana."

"Söz."

Akşam yemeğimizi bitirmiş, masada tatlı bir sohbete başlamıştık. Konuşacak konu kalmayınca kısa bir sessizlik yaşandı. Sessizliği bozan ise Roseanne oldu.

"Size söylemem gereken bir şey daha var. Sonraki dava salı günü. Bunu hepimiz biliyoruz. Peki bugün günlerden ne? Pazar. Bu gece ve pazartesi gecesi çok ama çok önemli. Saat 22.00'den sonra kimse odasından çıkmayacak tamam mı?"

"Tuvalete bile mi?"

"Evet Jennie. Tuvalete bile. Ayrıca evin içinde bizden başka birinin seslerini duyarsanız sakın korkmayın tamam mı? Özellikle sen Jennie."

Jennie şimdiden korkmuştu.

"Ne!? Kim girecek evin içine!? Ne diyorsun Roseanne!?"

"Off ama şimdiden böyle yaparsan olmaz ki."

"Sahiden Roseanne kim girecek evin içine? Bize zarar vermez dimi?"

Roseanne'nin sözünü kesen bendim bu sefer.

"Şunu unutma Jimin; Roseanne Park, kendi rızası olmadan kimsenin ona zarar vermesine izin vermez. Ayrıca evin içine kimin gireceğini bende bilmiyorum. Büyük ihtimalle profesyonel bir hırsızdır. Merak etmeyin bize zarar vermez. "

"Nasıl emin olabiliyorsun?"

"Tanrı aşkına neden sürekli bu soruyu soruyorsunuz! Eminim çünkü ne yaptığımı biliyorum tamam mı! Şu lanet soruyu sormayı kesin artık!"

"Soruyoruz çünkü sana güvenmiyoruz Roseanne! Anladın mı?! Çünkü sen bize bir bok anlatmıyorsun! Tüm bildiğini kendine saklıyorsun!"

"Tamam kesin!"

Jennie aramıza girmeseydi Roseanne'yle şiddetli bir kavga edebilirdik.

İkimizde sakinleştikten sonra Roseanne tekrar konuşmaya başladı.

"Sizden hâlâ bir söz alamadım. Söz verin, evin içine biri girerse uyanık olduğunuzu belli etmeyeceksiniz. Ayrıca Jennie senin pek bir şey duyacağını sanmıyorum. Hırsız ilk önce benim kaldığım odaya girecektir. Bu durumda da Jimin, senin sakin kalman gerekiyor. Yapabilecek misin?"

İşte bunu biraz düşünmem gerekiyordu. Aslında korkmam için bir sebep yoktu. Sonuçta Roseanne'de aynı odada kalacaktı. Roseanne'yi eğer biraz tanıdıysam kendini böyle bir riske atmazdı. Yani sorun yoktu.

"Tamam. Yapabilirim."

Roseanne ayağa kalktı ve küçük bir alkış çaldı.

"Süper!"

Kapı girişindeki kasayı aldı ve odasına yöneldi.

Jennie'ye bulaşıklarda yardım ettikten sonra Roseanne'nin yanına gittim. Saçma bir gururla kasasına bakıyordu.

"Bütün davanın bu kasaya bağlı olması çok ironik."

"Kasanın önemini anladık Roseanne. Peki içine ne koyacaksın?"

"Aaa doğru. Onu göstermedim değil mi?"

Odanın köşesindeki pufun üzerinde duran sırt çantasına yöneldi ve içinden orta boy bir heykeltıraş çekici çıkardı. O heykeltıraş çekicini görünce kafamın bir içinde bir şimşek çakıp her şeyi aydınlattı ve her şeyin başlangıcı o uğursuz günde polis memurunun bana söylediği şeyi hatırladım. 'Bilmiyorsanız eğer Bayan Park ressam ve heykeltıraş idi ve cinayet silahının ona ait olan bir heykeltıraş çekici olduğunu düşünüyoruz. Fakat cinayet silahını hâlâ bulmadık.' demişti. Peki şimdi Roseanne neden böyle bir şey yapıyordu? Bir kaç saniye sonra beynime, bana böyle bir şeyi düşündürttüğü için ne kadar küfür biliyorsam etmiştim. Düşündüğüm şey ise polislerin hâlâ bulamadıkları cinayet silahının Roseanne'nin elindeki çekiç olabileceğiydi!








Evdeki az bir şey fındığı yediğim için azarlanıncaya kadar anlamamıştım ailemin gözündeki değersizliğimi...

The Lawyer-JiroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin