beş

2.1K 246 130
                                    



kulak zarından beynine doğru ilerleyen yol, yüksek ses, dönüp duran loş ışık, karşı konulamaz bir baş ağrısı ve eren, titreyen ellerini nasıl durdurabileceğini bilmiyordu. siyah nota, çizgili bir melodi göz bebeklerinin arkasında zikzak çiziyor, korku ve daha fazlası, göz kapaklarını her örtüşünde ürküntü tüm bedenini istila ediyor. ellerini masaya yasladığında kalabalığın gürültüsü beyninde defalarca yankılanıyor ve eren, kelimenin tam anlamıyla korkuyordu.

sohbetten tamamen uzaklaşmıştı ve bunun sebebi tamamen kendisiydi. sorulan sorulara tek kelimelik cevaplar veriyor, kendisi herhangi bir soru yöneltmiyordu. yüzünde bile hiçbir duygu yoktu eren'in. sorun sıkılması da değildi, sadece, eren iletişimin nasıl kurulduğu hakkında tecrübesiz bir üniversite öğrencisiydi.

"ee eren," umut'un arkadaşının sesini duyduğunda gözleri tedirginlikle karşısındaki bedene dönmüştü. "...sen yurtta mı kalıyorsun?"

eliyle bileğini sıktı. "evet."

"gerçekten mi?" dedi umut kaşlarını kaldırarak. "hangi yurt?"

"kyk." yanağını ısırıp geriye yaslanırken göz temasını kesmemeye çalışıyordu.

"kyk'da kalanlar gerçekten var mı ya?" arkadaşına döndü. "nasıl peki?"

eren sıkıntıyla elini başına çıkardı. yüksek ses, kulak zarından beynine doğru ilerleyen yol; "bir saniye." dediğinde çantasına uzanmıştı. siyah çantasının ön gözünü açtı titrek elleriyle. bu kadar gerildiği için kendisinden nefret ediyordu. eren, sahip olduğu her şey için kendisinden nefret ediyordu.

sakin olmaya çalışarak ön gözden bir ilaç aldı. kendisine açıklayabildiği ancak kimsenin anlayamayacağı bir kuşkuyla ilacı saklayarak dudaklarının arasına alıp büyük gözdeki suyu çıkardı. suyu içerken umut'un "alkollü bir şey içmek istemediğinden emin misin?" dediğini duymuştu.

"ben aslında," derken şişeyi kapatıyordu. "...kalksam iyi olacak."

sesi, gürültünün arasına karışıp giderken umut'un arkadaşının "ne?" demesini duydu. duyulmamaya alışmıştı aslında, o yüzden kendisini tekrar etti eren istemsiz bir utanmayla. belki de eren, en çok kendisinden utanıyordu.

"bu kadar çabuk mu?" dediğinde iri gözlerle onu izliyordu umut.

"küçük birkaç işim var," hayatında aldığı en kötü kararlardan biri iyileşmeden sosyalleşmeye çalışmaktı. "...gelirken tamamen unutmuşum."

"erteleyemez misin?"

kaşlarını çatarak başını iki yana salladı. "sanmıyorum." sadece bir an önce odasında olmak istiyordu. eren henüz hiçbir şeye hazır değildi.

derin bir nefes verdi umut. zaten verdiği cevapları sadece dudak hareketlerinden anlıyor, tek bir harfini bile tamamen duyamıyordu. "sen bilirsin." dediğinde eren çoktan çantasını omzuna atmıştı. "ben geçireyim seni."

kendisinden bile bekmediği kadar ani bir şekilde "gerek yok." derken nazikçe gülümsemişti.

umut ise henüz ayaklandığı sandalyeye geri oturmuştu. "görüşürüz o zaman."

"görüşürüz, eren." umut'un arkadaşı sakince elini uzatırken gülümsemişti. "tanıştığımıza memnun oldum."

"ben de," hiç kimsenin yüzüne bakmadan yalnızca masayı izleyerek "... görüşürüz." dediğinde sesi kısıktı.

mekândan dışarı çıktığı ilk saniye sanki uzun bir zamandır ilk defa su içiyor gibi rahatlamıştı ancak bu rahatı uzun sürmedi. eren, dışarıdan korkuyordu. biraz daha durursa kriz geçirebilirdi ve eren en çok bundan korkuyordu. güvenli alanı dışında bir yerde kriz geçirmek her defasında acil'de sonlanıyordu ve eren, her şeyden olduğu gibi, hastanelerden de korkuyordu.

apoptozHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin