eren, karşısına çekilen sandalyeye umut'un oturduğunu gördüğünden beri artık altıncı hissine güvenmiyordu. "umut," dedi sıkkın bir sesle. "...psikologum değilsin, biliyorsun değil mi?"
"tek başına yemek yemek sıkıcı oluyor," derken dün eren'in krizine hiç denk gelmemiş gibi sakince yemeğini karıştırıyordu. "...o yüzden seni derin sohbetlerime dahil etmeye geldim."
elinde su bardağını gerginlikle hareket ettirirken "ne gibi bir derin sohbet?" demişti.
"mesela," dediğinde kaşığı bırakmış ve derin bir düşünceyle yukarı bakmıştı umut. "...siyah rengini neyden elde ediyoruz?" o konuşurken eren kaşını kaldırdı. "yani çok fazla siyah rengi var, nasıl ya?"
"doğada en çok bulunan renklerden biri ve siyahı mı merak ediyorsun?"
"demek istediğim," bir elini sakince çenesine götürürken tekrar yemeğini karıştırmaya dönmüştü. "...nasıl bu renk hâlâ tükenme tehlikesine girmedi ve insanlar siyah giyinebiliyor?"
eren sakince gözlerini aşağı çevirip kendi üzerindekileri inceledi. "bu konu benim giyimime gelecekmiş gibi hissediyorum."
"yok, hayır."
"açıkça kafandaki soruyu soracak mısın yoksa seni aptal olarak mı hatırlamalıyım?"
"neden sürekli siyah giyiniyorsun?"
sorduğu sorunun cevabını bu kadar çabuk almak eren'e tuhaf bir tatmin vermişti. "özellikle bir çabam yok." derken boğazındaki yemeği yuttu.
"çok iyi," dediğinde telefonunu ortaya koymuştu. "...hadi biraz renkli bir şeyler bakalım."
"umut."
"gerçekten çok yakışacak," kaşlarını kaldırarak ona baktı. "...potansiyelini çok küçümsüyorsun."
"stilistim de değilsin..."
"ama sana bej rengi bir pantolonun ne kadar yakışacağını biliyorum."
"aklına bu gereksiz istek nereden geldi?"
"yemekhanede seni bulmak için sadece siyah olan birini arıyordum," gözlerini hafifçe kıstı. "...sonra, bunu biraz değiştirebiliriz diye düşündüm."
"saç sakalıma da karışmak ister misin?"
"hayır," derken gülümsemişti. "...böyle çok güzel."
"yeni bir şeyler almak istemiyorum."
"ama yeşil sana çok yakışırdı."
"tüm renkleri sayacak mısın?"
"mümkünse, evet."
"şu an bir alışveriş planım yok," tuza uzanırken ona bakmıyordu. "...yine de teşekkür ederim değiştirmeye çalıştığın için."
"ya gerçek eren renkli giyinmeyi seviyorsa?"
"renkli giyinmeyi sevmiyorum demedim ki."
"sorun nedir?"
"alışveriş yapmak istemiyorum."
"parasal mevzular?"
"sayılmaz."
"hadi alışverişe çıkalım." ortadaki telefonunun kilidini açtı. sol üstten takvime basıp telefonu ona döndürdüğünde eren'e bakmıyordu. "bana buradan bir gün seç."
"buna gerek var mıydı?" derken telefona bakmıştı. "seçmeyeceğim."
"bence bunu yapabiliriz."
"zaten renkli kıyafetlerim var." yüzünü buruşturarak ona baktı. "seni neye ikna etmeye çalışıyorum?"
"yarın renkli gelirsen benden bir öğün yemek kazanırsın." derken serçe parmağını ona uzatmıştı.
"teşekkürler, umut," gülümsedi. "...yemeğini yiyebilirsin."
umut derin bir nefes vererek elini çekti ve yemeğine döndü. "sana çok gıcık olduğunu söylediler mi?"
"bundan gurur duymuyorum."
"hobin falan var mı?"
"hayır."
"müzik?"
"fark etmiyor."
"genelde yabancı dinliyormuşsun gibi hissediyorum."
"umut," dirseğini masaya koyup yüzünü avuç içine yaslarken yorgun bir yüzle ona bakıyordu. "...sen anlat, ben dinleyeyim."
"tamam," bardağa su koyarken ona bakmamıştı. "...soru cevaplamayı sevmiyorsun, hatırladım."
"çok iyisin."
"ben biraz sınıfın grunge takılan ucube çocuğuyum," dedi kendi sorusuna cevap vererek. "...daha çok gay şarkıları falan."
"girl in red?"
"daha fazlası."
"biraz korkunç."
gülerek "neden?" diye sordu.
"öyle deyince aklıma radikal punk şarkıları geliyor." diye cevapladı.
"annem eteğimi vermedi?"
"o kötü değil bence."
"anladım demek istediğini." eren, onun bu dediğine cevap vermediğinde konuşmaya devam etti. "hobi olarak da," derken tekrar düşünerek yukarı bakmıştı. "...tiyatroyu hobi olarak düşünebilir miyiz?"
"gitmek mi, içinde bulunmak mı?"
"her ikisi de."
"sayabiliriz."
"tamamdır, tiyatro hobim var." böyle demesi ona komik geldiği için sessizce güldü eren. "ne?" derken umut da gülmüştü.
"bilmiyorum," elini gerginlikle ensesine götürdü. "...konuşman komik geldi."
"bence sen de müzik zevkinden bahsedebilirsin."
derin bir nefes verdi eren. "galiba," derken düşünceyle bir noktaya odaklanmıştı. "...yabancı gay şarkılar diyebiliriz ama daha çok sad tarzda."
"xxxtentacion?"
"yok," dediğinde tekrar gülmüştü. "...hayır, öyle değil."
"arctic monkeys?"
"tam olarak sayılmaz, daha çok," düşünürken yavaşça yanağını ısırdı. "...the doors falan."
geriye yaslanırken onu izliyordu. "bunu demeni beklemiyordum," kaşığı boş tabağın üzerinde dolaştırdı. "...daha çok metal tarzda dinliyor gibi duruyorsun."
"çok dinlememek şartıyla seviyorum."
"o zaman alışverişe çıkabiliriz."
yorgun bir şekilde güldü. "umut."
"hadi," dirseğiyle masadan destek alarak ona doğru eğildi. "...küçük bir değişiklik."
"teşekkürler."
"yorucu bir insansın."
"teşekkür ederim."
"neden bu kadar karşısın?"
hafifçe kaşlarını çattı. "sen neden bu kadar isteklisin?"
"cem adrian garsonluk yaptığı yerde keşfedilmişti."
yüzüne aptalca bir gülüş yerleşti. "konuyla alakası ne?"
"bilmiyorum." tekrar bir cevap almayınca sakince yemeğine döndü. "tamam, seni zorlamayacağım," tabaktaki son kaşıklık yemeği tabağa yaydı. "sadece her gün teklif edip fikrini değiştirmeye çalışacağım."
"bu iyiliğini unutmayacağım, umut."
"teşekkürler, eren."
birkaç dakika boyunca sadece basit konulardan konuştular ve bu genelde, umut'un soru sorup eren'in kısa cevaplar vermesiyle sonlandı. birkaç dakikanın sonunda ikisi de yemeğini tamamen bitirmişti. sadece eren, tabaklarının yarısını bırakmıştı ancak umut ne kadar ısrar etse de yemedi. yemekhaneden çıktıklarında ise eren, eve gitmek için ondan ayrılmıştı.
.
