üç

3.8K 340 284
                                        

umut sekmen. kahverengi göz, kumrala kaçan kısa bir saç, instagram takipçi sayısı 351, gönderilerinde 6 ay önce atılmış bir fotoğraf, gülümsüyor, etiketlendiği iki fotoğraf, biri fotoğrafçılık kulübünden (eren, isminin bu olduğundan emin değildi) ve diğeri 2018 yılının mayıs ayından kalma, herkese açık bir priv hesabından tuncay isimli bir çocuğun attığı fotoğraf, umut'un yalnızca gözleri gözüküyor. biyografisinde yalnızca 'ayın elemanı' yazıyor, biraz aşağısında ise bir spotify linki var: street spirit, radiohead.

eren, bulunduğu hesaptan çıkış yapıp asıl hesabına geri girdi ve instagram sekmesini kapattı. telefonu yatağına bırakıp yüzünü tavana döndü ve birkaç saniye hiçbir şey düşünmeden karşıyı izledi. bir yandan içindeki korkunç bir istek umut'la alakasız konularda konuşmak istiyor, bir yandan da zavallı bir şekilde ondan olabilecek en uzak yerde kalmak istiyordu. psikolojik durumu ilk şıkkı yapmasına izin vermiyordu ancak ikincisini yapmak da içindeki merakı artırıyordu. neden terapiye gidiyordu? modern çağda insanlar günlük hayattaki sorunları için de terapiye gidebiliyorlardı ancak ciddi problemlerle yüz yüze olan eren için bu konu basite indirilebilecek bir şey değildi. hiç değilse basit bir şey için bile olsa bilmek istiyordu.

yavaşça yan döndü ve halıyı izlemeye başladı. aklından geçenleri bir cümle çerçevesi içinde toplayamıyor, düşüncelerini kendisine bile açıklayamıyordu. elinden gelen tek şey merak etmekti ve bu, içinin içini yemesine sebep oluyordu. yağmur'u neden sormuştu? yağmur spesifik bir karakter olmadığı gibi öyle güzel bir kız da değildi. acaba umut, eren'i tanıyor muydu? hangi bölümü okuyordu? onunla aynı şehirden geliyor olup eren'in annesiyle tanışmış olabilir miydi? kuşkularına engel olamıyordu. bu paranoyaklığı canını yakıyordu ve içtiği hiçbir ilaç içindeki anksiyete benzeri hissi yok edemiyordu. eren için birinin onunla konuşup ona bir şeyler sorması ortalamanın çok altında bir şansa sahipken olağanın dışına çıkan bu olaylarda eren, günlerce bunu kafasına takıyordu.

telefonunu tekrar açıp whatsapp'a girdi ve onunla aynı sınavı aldığı dersin grubuna bastı. 150 kişiyi aşkın grupta tek tek kişilere göz attı. iki tane umut vardı, ilkinin profili gözükmüyordu. bir ihtimal diyerek ilk umut'u rehberine kaydetti ve tekrar profiline baktı ancak yine göremedi. ikinci umut'u gördüğünde tekrar aynı şeyi yapmak için kişiyi düzenle'ye bastı. u2 olarak kaydettiği kişiyi whatsapp'tan kontrol etmek için geri tuşuna basarken, günlerce elimin ayarını sikeyim diyeceği bir hataya düşüp u2'yi aradı. aradığının farkına hemen varsa da hemen kapatamadı ve telefon yalnızca bir kez, sonu duyulmayacak kadar kısa bir süre çaldı. eren, kalp atışlarının hızlandığı hissetti ve telefonunu kapatıp kenara koydu.

yatakta oturur pozisyona geçip telefonunu hızlı bir şekilde rahatsız etme moduna aldı, geri ararsa görmemek için. aklından yaklaşık beş ayrı senaryo geçti ne diyeceğine dair fakat hiçbirini yapmadan, tam yüz yirmi saniye karşıyı izledi. bu sürenin büyük bir kısmında kendisine sövdü hatta bu kızgınlığı bir süre sonra diğer derse gitmeme isteğine kadar evrildi ancak bu korkunç duyguyu gözlerini kapatarak yok saymaya çalıştı. zaten karşı tarafta yüksek ihtimalle kayıtlı bile değildi, fark etmeyecekti bile. geri aradığında da açmazdı, sorun da ortadan kalkmış olurdu. kendini rahatlatmaya çalıştı ancak dünya üzerinde bunu becerebilecek en son kişilerden biriydi. neden bu kadar aptaldı ki?

aranıp aranmadığını kontrol etmek için telefon ekranını açtığında tam o sırada aranıyor olduğunu gördü. bu onda eli sıcak demire dokunmuş gibi bir refleks yarattı, derin bir aldı ve telefonu dizine koydu. ne cevap vereceğini düşünmeye çalıştıkça bocalıyordu ve bunun üstesinden gelebileceğini düşündüğü tek şeyi yaptı, telefonu açıp kulağına götürdü. "alo."

telefonun öbür tarafından, kısık bir gürültü içinde "hocam merhaba," sesini duydu. "...aramışsınız?" kayıtlı olmadığını buradan anladı eren.

apoptozHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin