oraya gitmek kimin kararıydı bilmiyordu ama eren bazen umut'a uymak konusunda çok savunmasız olabiliyordu. "senin eve dönmen sıkıntı çıkarmasın?"
"hayır," çimenlerin üzerinde biraz daha umut'a yaklaştı. "...biraz daha sessiz olur musun?" ev kelimesini insanların yanında kullanmaktan çekiniyordu.
"eren," artık sürekli görmekten kaynaklı tuhaf bir yakınlıkla umut'un arkadaşı ona seslendi. "...kızılay tarafında mı kalıyorsun?" ismi ulaş'tı. onunla ilk karşılaştığında saat akşam yedi buçuktu, tam buçuk. mühendislik öğrencisiydi ama hangi mühendislik olduğunu söylememişti. instagram adresini de bulamadığı için bölümünü öğrenememişti eren. kampüs dışında, aile evinde kalıyordu. iki kardeşi vardı, birisi kız.
"hayır." derken sesi kısıktı.
"neredesin?" elini yere bastırdı konuşurken. "yakınsak giderken ben bırakayım seni."
boş bir yüzle ona baktı eren. her karşılaştığı insan umut değildi, bu yüzden onun sınırlarını ve bazı problematik korkularını bilmiyorlardı. eren, verecek bir cevap ararken umut ise "yakın değilsiniz." diyerek araya girmişti.
"çok uzak değilse yardımcı olabilirim, metroya yetişmeye çalışma hiç."
"teşekkürler." derken eren sakince gülümsemişti. titreyen elini çimenlere bastırırken sakin tavrından uzaklaşmamak için fazlasıyla uğraşıyordu.
"eren," ülkü, elinde bardakla seslendiğinde eren ona dönmüştü. "...sana da doldurayım mı?"
mahcup bir şekilde gülümsedi eren. "alkol kullanmıyorum."
"az katarız." araya giren hatice'yle beraber eren ona döndü. varlığını tamamen unuttuğu için yalnızca birkaç saniye huzurluydu. "seyreltilmiş içersin."
"teşekkür ederim," hatice'yi sevmek için hiçbir neden bulamıyordu. "...gerek yok gerçekten."
"tamam," dedi ülkü. "...vişne ister misin?" eren başını iki yana salladı. "emin misin?"
"evet."
ülkü daha fazla üstüne gitmedi. birkaç dakika içinde ise üçüncü bardağı shot attılar. doğrusu eren, kadeh tokuşturulurken ilk defa o da içmek istemişti ama her şeye karşı olduğu gibi, alkole karşı da korkusu vardı. kullandığı ilaçlarla beraber alkol tüketmek zararlıydı ve eren, ne kadar küçük bir ihtimal olursa olsun bunu gözden geçirmek zorundaydı. en son alkol aldığında, yalnızca iki yudum içmesine rağmen üç gün boyunca ölüp ölmediğini kontrol etmişti. eren gibi birisi için küçük risklerde bulunmak katlanılabilir değildi.
yine de eren, kendisini tutamadı. "ülkü," derken sesi kısıktı. "...ben de içebilirim."
ülkü kaşlarını kaldırarak eren'e baktı. "dolduruyorum?" dediğinde eren başını sallamıştı.
ülkü bardağın yarısına kadar alkolü doldurup eren'e uzattı. bu sefer shot atmak gibi bir fikirleri olmadığı için herkes sakince içerken eren, içmek için kendisini hazır hissetmeye çalışıyordu. elindeki bardağı çevirirken ise umut, ona biraz daha yaklaşmıştı. "bak," dedi elindeki bardağı alırken. "...şöyle yapıyoruz," yarısına kadar dolu bardağı kendi bardağına boşaltırken ona bakmıyordu. "...böyle daha sağlıklı."
eren sinirli bir şekilde umut'a baktı. "içmek istiyorum."
kaşlarını kaldırarak sessizce "hatice'nin gazına geliyorsun." dediğinde, ortada dönen sohbetten dolayı eren bile onun sesini duymada zorluk çekmişti.
"alakası bile yok." derken hafifçe kaşlarını çatmıştı.
"ne kadar zararlı olduğunun farkında mısın?"