on iki

1.6K 223 60
                                    

eren, daha önce korku, endişe ve heyecan dışı bir sebepten kalp hızlanması yaşamamıştı ancak eğer omuzunda uyuyakalan umut'un verdiği etkiyi tanımlayabilseydi, aklına nabzındaki değişimden başka hiçbir şey gelmeyebilirdi. "umut," konuşmadan önce yutkunmuştu. "...bir durak kaldı."

umut sakince gözlerini açıp metro duraklarının yazdığı ışıklı göstergeye baktığında eren, belki de hayatında ilk defa birini sevimli bulmuştu ve bunu umut'a söylese, uzun bir süre eren'le dalga geçebilirdi. "sen," dediğinde uykulu sesi kırılmıştı. "...batıkent'te mi ineceksin?"

"evet."

"tamam," dediğinde tekrar onun omuzuna uzanmıştı yavaşça. "...benimle kızılay'da in."

"ne alaka?" istemsizce güldü. "sen bahçelievler'e gitmiyor musun?"

"kızılay'da ineceğim," gözleri kapalıydı. "...uykum var."

"arada sadece beş dakika olduğunun farkında mısın?"

"erken mi inmemi istiyorsun?"

"biraz."

"tamam," onun omzuna biraz daha sindi. "...kızılay'da inelim."

"gelmeyeceğim."

"geldiğimizde uyandırır mısın?"

"umut."

"kahve."

"hayır."

"evet."

"tek kelimelik cümlelerle beni mi kandırmaya çalışıyorsun?"

"uyumaya çalışıyorum."

"sırası mı amına koyayım?"

"beş dakika."

derin bir nefes verip başını geriye yasladığında gözlerini kapatmıştı eren. "gelmeyeceğim."

"ben gelebilirim." eren herhangi bir tepki vermediğinde başını hafifçe yan çevirip alnını onun omzuna yaslamıştı. "şaka."

"batıkent'ten önce herhangi bir istasyonda iner misin?"

umut kısık gözlerle durak isimlerine baktı. "ostim?"

"umut."

gözlerini kapatırken "benimle biraz daha vakit geçir." demişti.

"yaklaşık iki buçuk saattir seninleyim."

"az."

"kararında."

"hadi," dediğinde gözleri hâlâ kapalıydı. "...bir kahve."

"ısrar edince fikrimin değişeceğini mi düşünüyorsun?"

"hiç değişmemiş gibi konuşuyorsun."

"onlar farklı."

"bu değil."

"gelmeyeceğim."

gülerek "yanlış cevap." dedi.

"beş dakikaya ineceksin."

"ineceğiz."

"umut."

"eren."

"eve gideceğim."

"benimle bir kahve iç," omzunun üstünden ona baktı. "...yarın yemekhanede seni rahatsız etmeyeyim?" eren birkaç saniye umut'a baktı. "üç saniye içinde cevap vermezsen vazgeçeceğim."

"tamam."

"son kararın mı?"

"evet."

"salak." umut gülerek başını yan çevirdi. "yarın cumartesi."

ifadesiz bir yüzle ona baktı eren. "boşluğumdan yararlandın."

"hak ettiğini verdim."

"gelmeyeceğim."

"söz senettir."

boş bulunarak güldü eren. "neden atasözleriyle konuşuyorsun?"

"kahve içerken anlatırım."

"şu an çocuk gibisin."

"kızılay'a gelince uyandırır mısın?"

"ne kadar sinir bozucu olduğunu anlatamam."

"evet."

"üç dakikaya kızılay'dayız. üç dakika için uyumaya değer mi gerçekten?"

başını salladı. "omuzun çok rahat."

gülümseyişini bile fark edemediği bir yüzle ona bakarken "bazen ergen kitaplarındaki kızlara benziyorsun." demişti.

engel olamadığı bir gülüşle "sen gerçekten gaysin." dedi umut.

"belli pozisyonlarda umut," bir an duraksadı  e düşünerek yukarı baktı.

"akdemir." derken gülmüştü.

"kurduğun cümleyi unuttum amına koyayım."

"iyi bir taklitçi değilsin."

"kötü bir insansın."

"az önce soyadımı unuttun."

"unutmadım."

"kötü bir arkadaşsın."

"arkadaş değiliz."

umut başını kaldırarak ona baktı. "eve gidip bana hoş olmayan ritüeller de düzenliyor musun?"

"ritüelin kelime anlamı hakkında bir fikrin var mı?"

"her neyse işte."

"düzenlemiyorum."

"benden nefret ediyor musun?"

kaşlarını çattı. "hayır."

"o zaman," son zamanlarda sürekli yaptığı gibi tekrar eren'in yanağını sıktı. "...arkadaşız."

"değiliz." derken yanakları sıkıldığı için sesi kısık çıkmıştı.

"tekrar et," konuşurken onun dudaklarını izliyordu umut. "...arkadaşız."

"etmeyec-" umut eliyle onun yüzünü buruşturdu. "baskı görüyorum şu an."

"arkadaşız."

"arkadaşız dersem eve gidebilir miyim?"

boş bir yüzle ona baktı. "hayır."

"herhangi bir şekilde eve gitmeme izin verecek misin?"

"çığlık atmayacaksan kolundan sürükleyip kızılay'da indirme planlarım var." onun elinin arasındaki yüzü ifadesizleşti. "şaka," elini onun boynuna indirdi. "...ama izin vermeyeceğim."

"kötü bir insansın."

"arkadaşız de."

"demeyeceğim."

"ya eren," boynundaki eli yukarı çıktı ve baş parmağıyla işaret parmağının arasında onun yanağını sıktı. "...arkadaşız der misin?"

yanağının sıkılmasının verdiği küçük ama zararsız sızıyla gözlerini kıstı. "dersem kahvemi ısmarlar mısın?"

eli duraksadı. "evet."

"tamam," hâlâ yanağı sıkıldığı için gözleri kısıktı. "...arkadaşız."

elini geri çekti ve arkasına yaslandı.  duraklara bakarken "güzel bir gün." demiş ve son bir durak kaldığı için gözlerini kapatmıştı. eren ise birkaç saniye onu izleyip önüne döndüğünde, yarının cumartesi olduğunun zaten en başından beri farkındaydı.


.

apoptozHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin