Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gözler mi alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu...Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerin nuru görünse...-Hüseyin Nihal Atsız; Geri Gelen Mektup.
****
Yaptığının farkına ancak odadan çıktığı zaman varmıştı Timur. Evet askeriyedeydi ancak, Piraye onun askeri değildi. Böyle davrandığı için pişmanlık hissederken odaya girmek için döndü arkasını, ancak vazgeçti. Şu anda içeri girer ve özür dilerse, daha da berbat ederdi.
Onun yerine gitmeyi, daha sonra gelmeyi tercih etti. En doğrusu bu gözüktü gözüne o an. Adımları onu dinlenme odasına götürdü. Kapıyı açıp içeriye girdiğinde Cenk, Akın, Salih, Ekin, Tuğrul ayağa kalkmış, Turgut yüzbaşı başını yana yatırmıştı. Canını bir şey sıkmıştı Timur'un. Hepsi anlamıştı bunu.
Gözlerini Akın'a odakladı Timur. "Akın, Piraye savcının yanına gider misin?" diye sordu. Akın bu soru karşısında tek kaşını kaldırıp 'Ne oldu' dercesine baktı ona. "Ne yaptın lan kıza?" diye sordu. "Rütbedeyiz Akın." diyen Timur'la birlikte sorusunu yeniledi.
"Kadına ne yaptınız da yanına gitmem gerekiyor komutanım?" Timur bu soru karşısında derin bir nefes alıp verdi. Ne dese ağzına sıçmak üzere bekleyen Turgut'a baktı. "Komutanım, valla kötü bir şey yapmadım. Sadece..." dedi, sustu. Turgut tüm sakinliğiyle birlikte "Sadece, ne?" dedi.
"Askeriyede olduğumuz için diğer askerlere davrandığım gibi davrandım." diyebildi. "Kadına kötü bir şey demedim diyin bana komutanım. Kadını neşelendirecem diye vallah canım çıktı bu sabah." dedi Cenk. Yüz ifadesi yavrusunu kartal kaçıran Fatma Girikten halliceydi. Bu cümlesiyle birlikte ensesine bir tokat yedi Ekin'den. Timin şamar oğlanına dönmüştü.
Onlar bu tartışmanın içerisindeyken Akın çıktı odadan. Adımları hızlı ve keskindi. Hoş, neden kendisi birisini sakinleştirmek gerektiğinde seçilen kurban oluyordu onu da bilmiyordu ya. Odanın önüne geldiğinde kapıyı çaldı. Gir emrini bekledi, fakat ses gelmedi. Bir kere daha çaldı kapıyı, yine ses yoktu.
Kapıyı açarak içeri girerken sinirden delirmek üzere olan bir savcı beklerken, hıçkırık sesi duydu. Eli silahına gitti refleks olarak. Odanın içinde göz gezdirdi. Kapıdan biraz uzakta, yere çökmüş, bacaklarına sarılarak ağlayan Piraye'yi görmeyi beklemiyordu. Hızla gitti yanına. Ne yapacağını bilemedi başta. Sonra aklına kız kardeşi geldi, ne zaman ağlasa ona sarılır, saçlarını okşar sakinleştirirdi. Aynısını yaptı. Piraye'nin yanına çöktü, sarıldı. Okşadı saçlarını.
Sakinleşmiş, göz yaşları dinmişti sonunda Piraye'nin. İç çekiş sesleri kalmıştı odada bir tek. Akın onu ağladığı süre boyunca ağır ağır okşamıştı ince tutamları. Neden diye sormamış, sadece sarılmış ve saçlarını okşamıştı. Tamamen sakinleştiğinde ise uzaklaştı Piraye'den. "Kusura bakmayın sayın savcım. Sizi ağlarken görünce ne yapacağımı bilemedim. Kız kardeşim böyle sakinleşirdi ancak, belki siz de sakinleşirsiniz diye şey etmiş bulundum." diyebildi sadece. "Yok hayır, iyi geldi hatta. Teşekkür ederim Akın Teğmenim." diyen Piraye'nin suratına baktı uzun uzun.
"Ne olduğunu sormak haddime değil, zaten sorsam da anlatacak halde değilsiniz. Ancak dertleşmek isterseniz, dinleyebilirim sizi. Ağlarsanız da sorun değil." dedi ve elini cebine attı. Bir paket peçete çıkarttı cebinden. "Göz yaşlarınızı silmek için mendilim var, mendil istemezseniz..." dedi, sustu. Eliyle omzunu gösterip, gülümseyebilmişti sadece. Omzunu gösterdiğinde oraya kaydı bakışları Piraye'nin. Islak omuzla birlikte gülesi gelmişti nedensizce.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİRAYE
General FictionHer karanlığın sonunda bir ışık vardır. Her tan vakti, güneşin ışıklarıyla sonlanır. Çünkü ışık olmadan karanlık, karanlık olmadan ışık var olmaz Piraye'm. Sen sen ol, bunu sakın unutma.