3

799 63 17
                                    

Hiçbir zaman anlamadı insanoğlu.
Dünya birine kalacak olsaydı Süleyman'a kalırdı.
Ölüm satın alınsaydı nemrut tutar alırdı.
Çıkmadık canlara derman bulurdu, Lokman hekim ölmedi mi?
Bu yüzden hiç korkmadık biz, umudumuz hep Allah'tandı.
Derdimize yüksel dedik, istediğin kadar yüksel!
Nasıl olsa geçmeyecek misin?
Zalimlere güçlen dedik, dilediğin kadar güçlen!
Nasıl olsa düşmeyecek misin?
Öyle oldu, olacak.
Bu dünya iyiyle kötünün arasında bir yerde
Ama günü geldiğinde iyilerden taraf olacak.

-İlhan Dilek

****

Başını yastıktan kaldırdı Piraye. Yılların yorgunluğu bir gecede çökmüştü üzerine adeta. Yerdeki valizine kaydı gözleri. Dün gece gelişi güzel bir şekilde, dağıtarak aldığı pijamaları yüzünden büyük ihtimalle tüm takımları kırışmıştı. Değil ütü yapmak, yataktan kalkacak hali yoktu.

Yine de kalktı yataktan güç bela. Hemen yan tarafında bulunan komodinin üzerindeki anne ve babasının fotoğrafını eline aldı. İkisinin de yüzünde gezdirdi parmaklarını. Yüzüne buruk bir gülümseme yerleşirken günaydın diye mırıldanabildi sadece. Fotoğrafı yerine bıraktıktan sonra derin bir nefes alıp verdi, valizine ilerledi.

Kıyafetleri asma işini akşama yapmayı aklına not ederek odasından çıktı. İşe gitmeden önce kahve içmelik bir zamanı vardı, bu nedenle mutfağa ilerledi. Cezvenin içerisine su doldurup ocağa koydu, altını yaktı. Su kaynamaya dururken dün evin girişine attığı çantasını aldı, içinden kendisi için bir paket kahve çıkartıp, çantayı yine olduğu gibi bıraktı. Ne telefonunu aldı eline, ne de başka bir şey. Yaşam enerjisi bedeninden sökülüp atılmış gibiydi.

Ayaklarını sürüye sürüye mutfağa geri döndü. Zihni doluydu. Haddinden fazla doluydu hem de. Babasını, annesini, arkadaşlarını, geleceğini düşündü. Ne olacaktı, hayat nasıl bir yol çizecekti ona? İlk defa bu kadar bilgisiz kaldığını hissetti. Derin bir iç çekti yeniden.

Kaynayan suyu aldı, bardağa doldurdu. Çekmecenin içerisinden gelişigüzel bir kaşık alıp karıştırdı ve kahvesinden bir yudum aldı. Balkona doğru ilerlerken çalan kapı ile bakışları o yöne döndü. Kimseyi tanımaz etmezdi, hoş, taşınalı daha bir gün bile olmamıştı. Peki kimdi bu? Elindeki kahveyi masaya bırakıp kapının önündeki çantasından silahını aldı. Emniyetini kapattı, fişeği sürmedi ancak işaret parmağını tetiğin dışında tuttu. Sonra aklına geldi, askeri lojmandaydı, ne olabilirdi ki? Emniyetini açtı yeniden. Tişörtünü kaldırıp silahı şortuna sıkıştırmaya yeltenmişti ki, kapı yeniden çaldı.

"Geldim!" diye bağırdı kapıya doğru. Kapının önündeki kişi bir kere daha kapıya vurmaya yelteniyordu ki, Piraye kapıyı açtı. Karşısında, eli havada kalmış olan üniformalıya baktı. Timur değildi, sadece Timur'u tanıyordu gerçi.

"Buyrun?" karşısındaki uzun boylu adamı süzdü bunu söylerken.

"Merhaba Piraye savcım. Ben Cenk Korkmaz. Önümüzdeki pazartesiden itibaren size eşlik edeceğim."

Piraye karşısındaki adamın gözlerine kenetledi gözlerini. Haftaya pazartesiden itibaren eşlik edecekse neden şimdiden geldin dercesine bakmaya başladı istemsizce. Cenk ise Piraye'nin bakışlarını yanlış anlamış olacak ki, üstüne başına baktı önce. Sonra üniformasının uçlarını tutarak aşağı çekiştirdi düzeltmek adına. İlk defa savcı karşısına çıktığı için heyecanlıydı biraz da.

PİRAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin