8

728 47 25
                                    



Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?

-Necip Fazıl Kısakürek-Beklenen

****

Elinde telefonla bir o yana bir bu yana ilerliyordu Piraye. Eftalya ne olduğunu anlamamış, masum ve korkmuş bakışlarla endişeli bir şekilde gezinen Piraye'yi izliyordu. Anlamasa da hissediyordu bir şeylerin ters gittiğini Eftalya. Bu nedenle sürekli konuşan, oyunlar oynayan o çocuğun aksine sessizliğe bürünmüş, koltuğa oturmuş, bebeğine sıkıca sarılarak Piraye'yi izlemeyi tercih etmişti. 

Gülistan arada telefonunun ekranını açıp bakıyor, ardından yanındaki sehpanın üzerine bırakıyordu. Elinde tepsiyle mutfaktan çıkıp salona girdi Tuğba. Bakışları önce sürekli telefonuna bakan Gülistan'a ardından Piraye'ye döndü. Bu halleri karşısında sadece derin bir nefes alıp verebilmişti.

Endişelenmeyin diyemiyordu, çünkü kendisi de endişeleniyordu. Pek belli etmese de o da eşinden bir mesaj bekliyor, bu sürede de kendisini oyalayacak bir şeyler arıyordu. Bu nedenle evdeki narla Eftalya'ya içmesi için meyve suyu sıkmış, kendilerine ise Türk kahvesi yapmıştı. 

Elindeki tepsiyi masanın üzerine koydu ve uzunca bardağı alıp Eftalya'nın yanına gitti. "Kuzucuk, sana mevye suyu getirdim. Kurabiye de var yemek istersen." dediğinde Eftalya önce Tuğba'ya ardından mevye suyuna baktı. "Çikolatalı mı?" diye sorduğunda başıyla onayladı onu Tuğba.

"Evet kuzum, çikolatalı. İster misin? Yanına başka abur cubur da koyabiliriz istersen?" diye sorduğunda Eftalya neşeyle "İsterim!" demişti. Onun bu tatlı haline gülümseyerek adımlarını yeniden mutfağa çevirdi Tuğba. "Hanımlar, kahve yaptım bize. Hadi geçin masaya." derken mutfaktan içeri girmişti. İçeriye girdiği anda yüzündeki gülümseme silinmiş, boş bakışlar aldı gözlerini. Boş bakışlarla izledi kurabiyeleri bir süre.

Derin bir nefes alıp verdi, gözlerini kapatıp açtı. Elini göğsünün tam ortasına yerleştirip "Bir şey olmayacak." dedi kendisini inandırmak istercesine. Restorandan çıkarken de, şimdi de kalbi pır pır atıyordu. Kendisi de bir askerdi ancak bir meslektaşını kaybetme korkusu, kardeş yerine koyduğu bir insanı kaybetme korkusu buram buram sarmıştı yüreğini.

Titreyen ellerini açıp kapattı, dolmaya meyilli gözlerini hızla kırpıştırıp göz yaşlarını yerine geri gönderdi. "Eğitimini hatırla Tuğba. Aldığın eğitimleri hatırla." dedi kendisine ve dolabı açıp içerisinden bir tabak çıkartıp kapattı. Elindeki tabağa kurabiyeleri  koydu. Yanına birkaç kraker ve üzümlü keklerden koyduktan sonra tabağı sıkıca kavrayıp içeriye ilerledi. 

Salona girdiğinde iki kadının da bıraktığı halde olduğunu görünce iç çekti. Yapmayın diyemiyordu, çünkü onlara belli etmese de kendisi de aynı haldeydi. Hele ki Piraye... Onlara nazaran daha kötü durumdaydı. Dolu dolu gözlerle haber kanallarını gezen, telefonunu elinden ayırmayıp salonun ortasında volta atan kıza baktı bir süre.

Korkusunu anlayamıyordu, ancak biliyordu bu korkuyu. Defalarca görmüştü daha önce. Güçlükle de olsun yüzüne gülümsemesini yeniden takınıp Eftalya'nın yanına sehpa koydu. Tabağı sehpaya bırakırken "Canın başka bir şey isterse söyle kuzucuk tamam mı?" dediği esnada Eftalya korku dolu bakışlarını annesinden çekip onayladı Tuğba'yı. Tuğba Eftalya'nın korkmuş bakışlarını görünce saçlarını okşadı ve bir öpücük kondurdu.

PİRAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin