Karanlık oda sadece bilgisayardan yansıyan ışıkla aydınlanıyor, önündeki bedene büyük bir gölge oluşturuyordu. Güçlükle alınıp verilen nefes sesi doldurdu sessiz odayı ardından. Ne yapacağını bilemez bir şekilde oynadı parmak uçlarıyla.
Piraye...
Emekli bir hâkimin, şehit bir yüzbaşının kızıydı Piraye. Babasının adı Nazım olmasından mütevellit, annesi adı Piraye olsun istemişti, öyle de olmuştu.Hayatının en iyi dönemini yaşadığını düşünüyordu. Hukuk fakültesini dereceyle bitirmişti ancak ilk iki denemesinde başarısız olduğu sınavlardan bu defa başarıyla çıkmıştı. Atamasını beklediği sessiz günlerle geçiyordu hayatı. En azından üç gün önceye kadar öyleydi. Üç gün önce, bir gece vakti tüm hayatı altüst oldu.
***
Babasıyla keyifli bir akşam vakti kahvelerini içiyorlardı. Havadan sudan sohbet ediyorlar, Piraye'nin ne kadar başarılı bir savcı olabileceğini anlatıyordu babası ona. Piraye ise yüzünde hafif bir gülümseme eşliğinde babasını dinliyor, babasının kendisi için kurduğu hayalleri onaylıyordu.
Babasının bu hayalleri ona hep şirin gelirdi. O küçükken, geceleri babası saçlarını okşar, başarılı bir savcı olmasını isterdi. Belki de babasının hayatına yön verdiği tek anlar bu anlardı. Onu düşüncelerinden ayıran şey, titrek bir nefes alan babasıydı.
"Piraye'm. Gözümün nuru, Nuran'ımın emaneti. Ben yanında olmasam bile, sen hep ayakta dimdik duracaksın. Bunu biliyorum. Lâkin bilmeni isterim, vaktim geliyor, bunu hissediyorum. Annen artık beni yanında istiyor."
Babasının bakışları, tam karşı duvardaki, üzerinde üniformasıyla ciddiyet dolu ifadesine rağmen hafifçe gülümseyen annesinin fotoğrafına kaydı. Piraye de bakıyordu o an fotoğrafa.
"Dilerim ki, yanında kimse olmasa dahi, herkes yanlışa yönelmiş olsa dahi, sen doğrundan şaşma. Tek temennim, vatanına, milletine hayırlı, doğrulardan kaçmayan, yanlışlardan korkmayan bir savcı olmandır artık."
Babasının cümleleri bittiğinde Piraye babasına baktı güçlükle, gönlünden kendinden emin bir ses yükselip olacağım baba demesine karşın, sadece susuyordu. Nazım bey kızının sessizliğinden dâhi anlamıştı onu onayladığını. Elindeki fincanı yavaşça yandaki sehpanın üzerine koydu. Avuçlarını dizlerine sürtüp, destek alarak kalktı ayağa yaşlı adam.
"Vakit epey geç oldu. Ben artık yatacağım güzelim. Sen de çok geçe kalma. Allah rahatlık versin."
Dedikten sonra adımları odasına doğru yöneldi. Piraye giden babasının arkasından sessizlikle bakarken yeniden gülümsedi. Dudakları aralandı. Babası odaya girdiği için duymayacağını bildiği halde, sesli dile getirirse büyü bozulacakmış misali sessizce mırıldandı.
"Olacağım baba. Senin için, annem için, en çokta kendim için başaracağım bunu."
Bu cümlelerin ardından kendisi de uyumaya gitti. Sabahına, kahvaltı hazırlamak adına erken kalkmıştı. Babasıyla kahvaltı yapmayı çok severdi. Hazır olan masaya son bir kez göz atıp babasının odasına gitti. Kapıyı çaldı ancak bir ses gelmedi. Bir kere daha ve bir kere daha çaldı. Gönlünde endişe çanları çalmaya başlarken dayanamayıp açtı odanın kapısını.
Babasının yatakta sırt üstü uzanmış, bembeyaz olmuş yüzüne karşın dudaklarında hafif bir gülümsemeyle kapalı gözleriyle karşılaştı. İliklerine kadar üşüdüğünü hissetti. Kalbine bir ağırlık, bir yalnızlık çöktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİRAYE
Fiction généraleHer karanlığın sonunda bir ışık vardır. Her tan vakti, güneşin ışıklarıyla sonlanır. Çünkü ışık olmadan karanlık, karanlık olmadan ışık var olmaz Piraye'm. Sen sen ol, bunu sakın unutma.