Önceki bölümlerde yazdığım pik* yapmak terimini ne bölüm içerisinde ne de bölüm sonunda açıklamışım. Pik yapmak, bedeninizi olabildiğince ufaltarak hedef küçültmektir. Bu bölümde de, sonraki bölümlerde de, yazdığım pek bilinmeyen terimleri ve benzerlerini '*' işaretini kullanarak belli edecek, bölüm sonlarında açıklayacağım. İyi okumalar dilerim.
****
Ben, senin yüzünden ağlamıyorum; sen buna değmezsin. Ağlıyorum çünkü, senin kim olduğuna dair kurduğum hayallerim, gerçek sen tarafından paramparça edildi.
-Steve Maraboli
****
"İnişe geçiyoruz." diyen pilotla birlikte Kasırga Timi elindeki silahları daha sıkı tuttular. En ufak bir korku yoktu gözlerinde. Sadece intikam aşkıyla parlıyordu gözleri.
"Unutmayın beyler, indikten beş kilometre sonrasında polis özel harekattan Bürküt Timiyle buluşacağız. Onlarla bir operasyon yürüteceğiz. Birbirinize emir vermeyeceksiniz, emir komuta bende." diyen Turgut'a "Emredersiniz!" demişlerdi var güçleriyle. Helikopterin yere yaklaşmasıyla birlikte halatlar salındı, timin her bir üyesi halatlar yardımıyla indi toprak zemine.
Timinden her bir personelinin iniş yaptığından emin oldu Turgut öncelikle. "Allah'a emanet gençler." dedi kokpitteki pilotlara. "Sağ ol!" cevabıyla güldü hafifçe. Ardından kendisi de indi. Halatlar yukarıya doğru çekilirken dönen pervanelerin oluşturduğu rüzgar nedeniyle üzerlerindeki kıyafetleri hareket ediyordu.
En sonunda havalanıp gözlerden uzaklaşmaya başlayan helikopterle birlikte Turgut, "Beyler! Vox*ları kapatmıyoruz. Telsizler de aynı şekilde açık. Timur!" dedi.
Seslendiği adamdan cevap gelmeyince bakışlarını onun yüzüne çevirdi. Boş bakışlarla yeri izleyen adamı gördüğünde sinirle bir nefes alıp verdi. "TİMUR!" diye bağırdı voxa doğru. Timur kulaklarında çınlayan ismiyle irkilerek bakışlarını çevirdi kendisine seslenen komutanına.
"Emredin komutanım." dediğinde Turgut hırsını almak istercesine kafasında bulunan balistik kaska vurdu. Timur bir şey hissetmemişti ancak Turgut'un eli kesinlikle sızlamıştı.
"Böyle olacaksan çağırayım helikopteri, kalk siktir git." derken gözlerini Timur'un gözlerine kenetlemişti. Timur ne diyeceğini bilemeden bakarken Turgut başını sağa sola salladı. "Ehket'i* çıkart, karargahla iletişime geç, iniş sağlandı, buluşma için harekete geçiyoruz." dedikten sonra tim üyelerinde gezdirdi bakışlarını.
"Salih, harita sende. Ekin, sen zaten tabipsin. Akın, bomba imha ve tahribat sende." dedi ve sustu birkaç saniye. "Lan size ben zaten alanlarınızı söylüyorum, ben niye size alanlarınızı söylüyorum?" diye sordu kendi kendisine.
Kendisine cevap gelmeyeceğini bildiği halde soru yöneltmişti onlara karşı. Derin bir nefes alıp verdikten sonra bakışlarını yeniden Timur'a çevirdiğinde Timur, "Harekat odasına bilgi geçtim komutanım." dedi. "Gidelim o zaman." dediği anda hepsi birden 15 derece kuzeye dönüp ilerlemeye başladılar. Kendilerinden emin adımlarla ilerliyorlardı dağlık alanda. 50-60 dakikalık mesafeyi, hızlı ancak onları yormayacak bir tempoyla 35-40 dakika aralığında aşmışlardı.
Belirlenen buluşma noktasına geldiklerinde bulundukları araziyi gözlemledi Turgut. Buluşması gereken timi göremediğinde kaşlarını çatmıştı ki, "Amirim! Özel kuvvetler bunlar!" diyen bir ses duydu. Sesin geldiği yöne başını çevirdiğinde kayalıkların ardından pıt pıt çıkan kafalarla istemsizce gülmüştü.
"Vay! Kardeşim!" diyerek kayalıkların arkasından çıkarak kendisine ilerleyen Ahmet'e baktı. "Kardeşim!" diye sıcak bir karşılama vererek araladı kollarını, bir iki adım attı. İki beden birbirlerine sarılıp dostça birbirinin sırtlarını pat patladıktan sonra uzaklaştılar.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİRAYE
General FictionHer karanlığın sonunda bir ışık vardır. Her tan vakti, güneşin ışıklarıyla sonlanır. Çünkü ışık olmadan karanlık, karanlık olmadan ışık var olmaz Piraye'm. Sen sen ol, bunu sakın unutma.