5

747 59 14
                                    

Unutma Lola, hiçbir acı baki değildir. Üflersin geçer. Bazılarına biraz daha üflemen gerekir hepsi bu.

-Sabahattin Ali

****

Elindeki çiçek buketini aracın yan koltuğuna koyup kemerini taktı Timur. Piraye'ye kendisini affettirmek için aklına bir tek çiçekler gelmişti. Sever miydi bilmiyordu ancak, almıştı bir kere. Çiçekçiye bir hanımefendiden özür dileyeceğini söylediğinde çiçekçi buketi çiçeklerin anlamlarına göre yapmak istemişti.

Buket sarı ve pembe karanfiller, birkaç menekşe, birkaç bebek nefesi ve tam ortasına da bir adet pembe gülden oluşuyordu. Biraz karışık ama bir o kadar da güzel bir buketti. Elini direksiyona atıp park ettiği yerden aracı çıkartırken gözlerinin önünde sinirden yanakları kızarmış olan Piraye'nin görüntüsü geldi. Dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme yerleşti.

Sinirden kızarmış kulaklarıyla birlikte kendisine dik dik bakan yeşil gözler ne güzel gözükmüştü o an. Peki değmiş miydi bu yaptığına? Değmiş miydi Piraye'nin kalbini kırdığına? İşte orası muallaktaydı. Lojmanın bloklarına girdiğinde tüm düşüncelerini sildi aklından. Hedefi belliydi, Piraye. Piraye'nin oturduğu bloğun önüne geldiğinde gelişi güzel park etti aracını. Zaten kısa sürecek bir ziyaret olacaktı. Çiçeği verecek, özür dileyecek, belki biraz da Piraye'den azar yiyecekti. Ama bu kadardı.

Bloktan içeri girdi. Asansöre gözünün ucuyla bile bakmadan merdivenlere yöneldi. Bir kat, iki kat, üç kat derken vardı kapının önüne. Kapının önüne vardığında elindeki buketten bir adet çiçek çaldı kendisine. Solduğu vakit yenisini almak için. Bileğindeki saate baktı. Vakit geç olmuştu.

Piraye'nin uyumamış olmasını umut ederek çaldı kapıyı. Çiçeği yüzüne doğru tuttu. İstemsizce terlemeye, gerilmeye başlamıştı. Çıktığı operasyonlardan birinde bile kalbi bu kadar hızlı atmamıştı daha önce. Kapının önünde geçirdiği her bir saniyede daha da artıyordu gerginliği. Yeniden baktı saatine. Çoktan üç dakika olmuştu. Yeniden elini yumruk yapıp kapıyı çaldı. Başı öne eğildi beklerken. Derin bir nefes aldı. Bekledi ve bekledi. Kapının açılmayacağını, Piraye'nin uyuduğunu düşünerek geri dönmeye niyetlenmişti ki kapı açıldı.

Piraye'nin görüş alanına ilk çiçeklerin girmesini istediği için çiçekleri yüz hizasında tuttu bir süre. Sonra çekti çiçekleri yavaşça. Gözleri Piraye'nin yeşilleriyle birleşti. Şaşırdığını belli edercesine aralanmış dudakları, havaya kalkmış kaşları ve büyümüş gözleriyle tam karşısındaydı Piraye. Dudaklarını birbirine bastırdı, diliyle hızla dudaklarını yaladı ardından. Gergince gülümsedi olduğu yerde.

"Neden geldin?" diye soran Piraye'yle birlikte yutkundu. "Ben..." dedi, sustu. Güç almak istercesine elindeki buketi daha sıkı kavradı. Geliş nedenini, kuracağı cümleleri bir kere daha geçirdi zihninden. "Özür dilemek için geldim." dedi en sonunda. "Bu gün yaptığım yanlıştı. Sunabileceğim bir bahaneye de sahip değilim. Sadece, çok güzel görünüyordun." dedi.

Duydukları ile gözlerini birkaç kez hızla kırptı Piraye, başı yana yattı. "Anlamadım?" diye sordu istemsizce. "Şey yani, sinirlenince şeylere benzedin." diye toparlamaya çalıştı Timur. Son cümleyi söylemek aklının ucundan dahi geçmezken, dudaklarından kopuvermişti kelimeler. "Hani şu elinde bıçak tutan civcivler var ya. İşte ona benzedin. Sinirlendirmeden edemedim ben de." diye devam etti.

Piraye uzun uzun bakmaya başladı Timur'un gözlerine. Gözleri bir an olsun koyu kahvelerden ayrılmıyordu. Gergin bir nefes verdi Timur. Boştaki elini baldırının üzerine sürterek terleyen avucunu ovaladı. "Ve sen de gönlümü bir çiçekle alabileceğini düşündün." dediğinde Timur başını yukarı aşağı sallayabildi sadece. Yaptığı seçimden pişmanlık duymaya başlamıştı çünkü Piraye'nin yüzünde mimik oynamıyordu.

PİRAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin