Poyraz Kozlu
"Bu iş tahminimden fazla uzadı. Konuş artık oyalama beni!" Sesim yankı yapıp bana geri dönmüştü.
Silahları sıkıntısız bir şekilde limandan teslim almaya gittiğimizde boş kutular, boş olmayanların içinde de oyuncak silahlar vardı. Kimin böyle bir şey yapmaya götü yemişti anlayamıyorum.
"Abi yemin ederim bana dediler ki-
"Çok konuştun." Diyerek silahı doğrultum ve emniyetini açtım.
"Tamam tamam! Yalvarırım öldürme anlatacağım her şeyi!" Dediğinde gülümsedim.
"Yanındaki senin bildiğin her şeyi biliyor mu?" Diye sorduğumda ikiside kafasıyla beni onayladı.
"Ben bir şey için bu kadar uğraşmayı sevmem." Cümlem bittiği gibi tetiği çekerek kafasından vurmuştum.
Yanındaki bana korku dolu bakışlarla bakıyordu. Bu korku onun konuşması için yeterliydi. Adamlarımdan biri yanıma geldiğinde kafamı ona doğru çevirdim. Önemli bir şey olmadığı sürece yanıma gelmezdi.
"Abi, beni rahatsız etmeyin dedin ama eve Hilal Hanım geldi." Dediğinde gözlerim irileşerek baktım. Babam anlamış mıydı Hilal'i takip ettiğimi.
Yüzümdeki afallamayı herkes fark etmişti. Herkes şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Kendimi toparlamam gerekiyordu ama tıkanıp kalmıştım.
"Abi, iyi misin?" Diye sormuştu biri.
"Bunlar burda kalsın sakın ellemeyin. Mert telefonumu bul bana çabuk!"
Şu an ne olduğunu kimse anlayamamıştı. Bende aynı şekilde. Babamım Hilal'den nasıl haberi olabilirdi? Saklamak için o kadar uğraşmıştım. O aptal İrem kendi ağzıyla söylemediği sürece Hilal'i bulabilme şansı yoktu.
"Al abi, telefonun." Mert telefonumu verdiği gibi hemen Can'ı aradım.
"Alo?"
"Benim Can, Poyraz. Hilal'i nasıl buldu babam?" Hızlı hızlı konuştuğum zaman Can derin bir iç çekti.
"Bizim aptallığımız yüzünden." Dediğinde hiçbir şey anlamamıştım.
"Açık konuş Can!"
"Her türlü kanıtı sildik ama Hilal'in doğduğu hastanenin Yavuz amcamızın olduğunu unuttuk Poyraz."
"Hassiktir! Ya ben gerçekten kafamızı sikeyim!" Sinirden ne yapacağımı şaşırmıştım. Babam eğer bu konuyla bir alakam olduğunu öğrenirse işte o zaman her şey çok daha kötü olacaktı.
"Hastanede babanla konuşmuştum, karşısına bir daha çıkmamamı söyledi. Bu konuda bir şeyler yaparsın artık." Can'ın sesiyle bazı düşüncelerimden kurtulmuştum.
"Kusura bakma Can, biz seninle olan ortaklığımızı sen babanı seçtiğin zaman bırakmıştık. Bunca zaman sadece Hilal'in güvenliği için seninle muhatap olduğumu biliyorsun." Diyerek telefonu kapatmıştım.
Bir an önce eve gidip Hilal'i görmem gerekiyordu.
••••••••••••
Hilâl Kozlu
Bu eve geleli bir hafta olmuştu. Bir haftadır yemeklerim dahil her şeyimi bu odadan hallediyordum. Kimse gelmemişti yanıma. Sadece işten sonra Murat babam falan gelmişti. Ona ne diyeceğimi hâla daha kestiremiyordum.
O Efe denen adam beni aşırı sinirlendirmişti. Nasıl olurda abime bir şey söylerdi. Kinci biriydim o yüzden bu odadan çıkmamıştım. Ama birilerinin gelmesinide beklerdim. Evet bu arada dengesizim!
Kapım tıklatılınca hemen bilgisayarımla defterimi kapattım. İçeriye Emre gülümseyerek girmişti.
"Merhaba, ben çok bilmiyorum İtalyanca. Umarım Türkçe anlıyorsundur." Diye mahçup bir sesle konuşunca gözüme çok tatlı gelmişti.
"Anlıyor çünkü çok konuşamıyorum." Diye bir haftadır öğrenmeye çalıştığım Türkçemle konuşmaya çalışmıştım.
Emre başta çok ciddiydi ama bir anda kahkahayı patlatınca sinirlenmiştim. Ne demiştim ki niye güldü. Ayrıca bu çocuk her Türkçe konuştuğum zaman neden gülüyordu bana. Artık alınmaya başlamıştım.
"Çünkü değil ama demem gerekiyor." Diye kahkahalarının arasından konuşmuştu. Defterime baktım yanlış not almış olmalıydım.
"Sen burdan çıkmadığın zamanlarda Türkçe öğrenmeye mi çalışıyorsun?"
"Evet, zaten az biliyordum. Ama pekala yapmam gerekiyormuş." Dudağımı büzerek konuştuğumda bu sefer Emre daha güçlü bir kahkaha patlatmıştı. Bu sefer neyi yanlış söyledim aq.
"Pekala değil pekiştirme. Ayrıca dudağını büzüp konuştuğunda çok tatlı oluyorsun." Bu dediği beni gülümsetmişti.
"Ben aşağı çağırmak için gelmiştim. Belki bugünlük bizimle kahvaltı yapmak istersin diye." Hafif bir utangaçlıkla bunu sorduğu zaman gözüme çok tatlı gelmişti.
"Olur ben gelir." Dediğimde tekrar kendini gülmemek için zor tutmuştu.
"Gül gül ben yine yanlış dedim." Bıkkınlıkla konuştuğumda yanağımdan makas almıştı. Çok tatlı la bu.
"Olur sen gelir." Aynısını dedim!
Beraber aşağı indiğimiz zaman herkes şokla bana bakıyordu. Beklemedikleri belliydi.
"Kızım, ben gelmezsin sanıyordum. Çok mutlu ettin bizi." Canım yeni babam.
"Baba artık kardeşimle İtalyanca konuşmaya gerek yok. Kendisi Türkçe öğrenmeye başlamış ve gayette güzel konuşuyor." Bu salak ağzını niye kapalı tutamamıştı.
"Gerçekten mi? İstersen sana bir öğretmen tutabilirim Hilal, arkadaşım var." Iy Efe konuştu.
"Ben olur." Diye onaylamak zorunda kalmıştım. Çünkü evdekilerle ne kadar istemesemde iletişim kurmak zorundaydım.
"Sen olursa tamam." Efe bunu dedikten sonra Emir ve Emre tabiri caizse anırarak gülmeye başlamışlardı. Kesin yanlış konuştum ve Efe de bununla dalga geçti.
"Kızımla dalga geçmeyin lan." Şükür beni savunan birileri.
"Gel kızım kahvaltımızı yaptıktan sonra seninle konuşacaklarım var."
Başımla onaylayarak masaya geçtim. Biz yemeğimizi yerken kapı çalmıştı. Herkes kafasını kaldırıp birbirime bakmıştı. Çalışanlardan biri kapıyı açtığında ayakkabı sesi geliyordu. Herkes neden bir anda bu kadar ciddileşmişti anlayamadım. Gelen kişi içeri girdiğinde gözüm şok içerisinde açıldı.
"Poyraz Abi!"
••••••••
poyraz kozlu
725 kelime
Bölüm düzenlendi. Kurguda büyük bir değişiklik yok ama baştan okursanız daha iyi olabilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
luna | aile
Teen FictionHilal'in 16 senelik bir yalandan sonra daha büyük bir yalanın içinde yaşamaya başlamasının hikayesidir. Hayat ona acımasız bir şekilde kimseye asla güvenmemesi gerektiğini göstermiştir.