Lütfen oy vermeyi ve bana destek olmayı unutmayın lütfen sadece yıldıza basmak size bir şey eksiltmez 🪬
Atlas ile olan konuşmamız biraz garipti ama her zamanki gariplikleri olduğu için çok fazla takmamaya karar verdim. Arabayı çalıştırdıktan sonra yayın evine doğru yola koyuldum, hava gerçekten çok sıcaktı direksiyonu zar zor tutuyordum hatta tutamadığım için peçete kullanıyordum.
Yayın evinin önüne gelince arabamı hemen gölge bir noktaya park ettikten sonra dikiz aynasından kendime bakıp glossumu tazeledim, güneş gözlüğümü taktım ve saçlarımı havalandırıp arabamdan indim.
Topuklu ayakkabılarımın tıkırtısı eşliğinde binaya girip asansöre binip gideceğim kata ulaştıktan sonra yayın evi editörünün odasına doğru adımladım.
Editörün odası gerçekten çok temiz, düzenli ve sanat eseri doluydu; tablolar, biblolar, büyük bir kitaplık ve dergiler vardı. Duvarların ise her birini farklı renge boyamıştı, buna rağmen karışık kuruşuk görünmüyordu. Burada bana da bir ofis vermeyi teklif etselerde benim işim evde de yapılabildiği için ben kabul etmemiştim fakat yine de bana ait bir masa vardı burada.Cam kapıyı iki kez tıklattım ve içeri girdim "Günaydın Oya hanım." Dedim yüzüme bir gülücük kondurarak onu gördüğüme gerçekten sevinmiştim, bunun yüzüme yansıması için elimden geldiğini yaptığımı düşünüyorum.
"Merhaba, Günaydın Akşıncığım. Seni görmeyeli bir hayli oldu geç otur şöyle." Dedi ve elini havaya kaldırıp masasının önündeki sağ ve sol tarafta karşılıklı duran kahverengi deri koltukları gösterdi. Ben onu ikiletmeden otururken sözüne devam etti "içecek bir şey alır mısın? Nasılsın bakalım birbirimizi en son gördüğümüzden beri?" Diye sordu. Asıl iş konusuna girmeden önce biraz hasret giderecektik anlaşılan neyse bana uyar.
Düşüncelerimin ve durumumun aksine bir şekilde "sade bir türk kahvesi iyi olur teşekkür ederim. Çok iyiyim Oya hanım, işimde, ailemde ve kişisel hayatımda her şey yolunda 'manifest 777 aldım verdim öyle de oldu' sizden telefon aldığımda yeni iş geldiği için çok sevinmiştim ama işi duyduğumda ise gerçekten havalara uçtum, en sevdiğim yazarın romanını Türkiye'de ilk kez çevirecek kişi olmak beni çok mutlu etti." Dedim gerçekten anlatırken bile heyecanlanmıştım ellerim kollarım hareket ediyor, susmak bilmiyordum.
Oya hanım bu halime ufak bir kahkaha attı, iş telefonunun ahizesini kaldırıp iki türk kahvesi siparişi verdi ve "görüyorum görüyorum, çok iyi görünüyorsun gerçekten ve bu işi aldığında çok heyecanlanacağını sevineceğini biliyordum. Bu yüzden sana hemen ulaştım zaten." Dedi sevecen bir sesle.
Oya hanımı çok seviyordum çünkü çok iyi bir insandı, gerçekten içinde saf iyilik barındıran, kimse hakkında kötü düşünmeyen ve kimseye kötülüğü dokunmayan nadir insanlardandı. Çıtı pıtı minyon bir tipi vardı; küt siyah gözlerinin önüne gelen perçemli saçlar, yuvarlak bir yüz, esmer bir ten ve kahverengi gözlere sahip ince bir kadındı. Topuklu ayakkabıyla bile 160 zor oluyordu boyu. Her zaman kırmızı çerçeveli gözlük takardı, gözlüksüz nadirdir onu görmek.
Aslında baktığım zaman çevrem hep iyi insanlarla donatılmıştı, kendimi bu konuda şanslı falan hissetmiyorum açıkçası çünkü bu yaşıma kadar hep insanları seçerek hayatıma almaya çalıştım. Tabii ki bende kazık yedim insanlardan 'ki hala yiyorum' önemli olan bu noktada, kendinizi kullandırtmamak, olabildiğince size zararı olan insanları hayatınızdan postalamak. Ben bana zarar veren veya vermeye çalışan herkesi gözünün yaşına ve benim hayatımdaki konumuna bakmadan def ettim, Atlas hariç; onu ne kalbimden, ne aklımdan ne de hayatımdan kovabiliyorum. Evet bu da zararlı bir sevgi bir noktada, platonik olmak bence bir bakımdan ürpertici ve mazoşistçe, ama ona kıyamıyorum ve onu sevmeyi bırakamıyorum, bir bakışına, bir gülüşüne o kadar mutlu oluyorum ki sadece acı çekmiyorum yani.
Ne kadar çok istesemde, kendimi sürekli tembihlesemde, durdurmaya çalışsamda olmuyor... onu sevmek nefes almak, yemek yemek, su içmek gibi yaşamsal bir faaliyet olmuş benim için. Sanki bir gün uyansam ve artık kalbim onun için atmıyor olsa, artık yaşamaktan ve nefes almaktan mutlu olamayacakmışım gibi, hayatın tüm renkleri gri olacakmış gibi hissediyorum ve biliyorum hayatın sonunun olmayacağını sadece benim hayatımın sonu olacakmış gibi...
Tıpta mutlaka vardır bir adı bu hastalığımın, bendeki karşılığı ise Atlas'a yara almış bir kalp.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT | MAHALLE KURGUSU
General FictionHerkesin bir yarası ve yarasının bir adı vardır; Benim yaramın adı da Atlas Seğmen. Ona yaralandığımda henüz 17 yaşındaydım, o beni vurduğundaysa 24'e merdiven dayamıştım. Artık başkasının olacak bir adamı sevmemeliyim diye kendime söz vermiştim am...