Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın 🪬🫶🏻
Abii! Diye kızgın bir tonla abime bağırarak, boğazına sarma atmak için götürdüğü eline vurdum ama ne kadar etki ettiği tartışılırdı çünkü bu seferde yapmak için sabahın 7'sinde uyandırıldığım patatesli böreklere el atmıştı. Annemden kötek istiyordu belli ki çünkü ben akıllanıyordum ama o akıllanmıyordu.
Amaçsız bakışlanırını bana çevirdi ve "Ne var kızım be!? Sabahtan beri pikniğe gideceğiz diye annem bizi aç bıraktı, akşamın saat kaçı oldu hala evden çıkamadık. Oraya gittiğimizde de 'görmemiş gibi yiyecelere saldırmayın, açlığınızı yatıştıcak kadar atıştırın. Ayıp olur, ben bu yaştan sonra kimseye Filiz bunları evde beslemiyor mu dedirtmem' diyerek aç bırakıyor bizi." Dedikten sonra maden suyunu bir dikişte içti ve "nefret ediyorum mahalle pikniklerinden." Diye söylenerek mutfaktan çıktı. Aslında söylediği her şeyde son derece haklıydı çünkü annem gerçektende böyle yapıyordu. Ama ne abim, ne ben, ne de babam takmıyorduk onu, bu da onu çıldırtıyordu.
Kolumdaki rose gold çelik saatime baktığımda 5'e geldiğini gördüğümde ofladım çünkü abimin diğer haklı olduğu konuda buydu. Sabahtan beri hiç bir şey yiyememiştim ve bu yetmezmiş gibi bin bir çeşit yemek hazırlatmıştı annem, ama hiç bir şey yiyememiştim.
Annem, mutfağa açılan bahçe kapısından içeri girdi ve elinde tuttuğu kendi büyütmüş olduğu domates, marul, reyhan ve rokayı da sepete koyduktan sonra anlındaki boncuk boncuk olmuş terleri elinin tersine sildikten sonra bir şey demeden lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı.
"Akşın! Kızım abinle beraber sepetleri alıp arabaya taşıyın, bende üzerimi değiştirip geliyorum." Diye seslendi.
"Tamam anne, babam gelmiyor mu?" Diye sordum beni duyması için sesimi yükselterek.
"Yok baban Haldun amcanlarla beraber kahveden geçecekmiş piknik alanına." Diye cevap verdi o da benim gibi sesini yükselterek.
Abim dışarı çıkmıştı, karnını doyurduğu için sigara içiyordu muhtemelen. Telefonumu hasır ama büyük olmayan askılı çantamdan çıkardım ve abimi aradım.
Telefon çaldı çaldı ve kapanacağı vakit açtı, arkada bir kaç kişinin yüksek sesi geliyordu.
"Abi nerdesin?" Diye sordum bir hışımla, birileriyle kavga ediyor sanarak endişelenmiştim.
"Yavrum Atlas'ların oradayım bir şey mi oldu?" Diye sorduğunda sinirli bir gülüş koyverdim.
"Ne olabilir abi? Pikniğe gideceğiz işte, annem malzemeleri arabaya taşıyın dedi. Hadi gelde bana yardım et." Dedikten sonra kapatacağım sırada yüksek sesli konuşma sesleri geldi tekrar.
Abim "oğlum durun tartışmayın, ne kadar büyüttünüz küçücük olayı. Birce, kızım sakin ol sende çocuğun bir suçu yok." Dediğini duydum.
Telefonu tekrar kulağıma yaklaştırıp "abi neler oluyor?" Diye sordum.
Abim "hah, 2 dakikaya geliyorum Akşın." Dedi ve telefonu suratıma kapattı.
Bir kaç saniye bön bön elimdeki telefona baktıktan sonra çantama attım ve aynanın karşısına geçip aksime baktım. Atlas'ı öpmemin üzerinden 1,5 hafta geçmişti ve ben bu süreçte onu hiç görmemiştim çünkü uzun bir uçuşa gitmişti. Yani aslında 1,5 haftadır Atlas Türkiye sınırlarında yoktu. Onu gerçekten çok özlemiştim ama kalbime kilit vurmuştum. O burada yokken hayatımla ilgili bazı
Köklü değişiklikler yapmaya çalışmıştım hatta bir liste oluşturmuştum.Listem başlıklara ayrılmıştı;
1) Atlas'ı unut
2) Atlas'tan vazgeç
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT | MAHALLE KURGUSU
General FictionHerkesin bir yarası ve yarasının bir adı vardır; Benim yaramın adı da Atlas Seğmen. Ona yaralandığımda henüz 17 yaşındaydım, o beni vurduğundaysa 24'e merdiven dayamıştım. Artık başkasının olacak bir adamı sevmemeliyim diye kendime söz vermiştim am...