9. BÖLÜM

1.2K 61 10
                                    

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın ballarım 🪬🫶🏻

En zor ölümlerden biri Yanarak diğeri ise boğularak ölmekti. Biri ateş diğeri su, her zaman çekişmeli ve zıt taraflarda olmalarına rağmen ilk defa ortak bir paydada buluşmuşlardı. Her ikiside korkunç bir ölüm şekliydi, birinde ciğerleriniz suyla doluyordu ve tüm nefes borunuz dahil vücudunuz acıyla, ve gerçek bir ateş olmamasına rağmen yangıyla ölüyordunuz hatta bir an önce ölmek için yalvarıyordunuz. Diğerinde ise alevler sizi cayır cayır yakıyordu, eritiyordu ve tüketiyordu, suyla ölüm gibi ölmek için yalvarmıyordunuz hayır, o kadar çok büyük bir acı çekiyordunuz ki düşünme yetinizi kaybediyordunuz.

Peki ben bu iki ölümün nasıl hissettirdiğini nereden biliyorum diye soracak olursanız, ilkini kendim deneyimlemiştim. Ailecek gittiğimiz yazlığımız deniz kenarındaydı, abime sinirlenmiştim arkadaşlarıyla beraber gittiği aqua parka beni götürmediği için ve bana "sen küçüksün Akşın, yüzmeyi bile beceremiyorsun. Birde orada seninle uğraşamam." Demişti ve bende o ahmağa küçük olmadığımı, yüzmeyi çok iyi bildiğimi kanıtlayacaktım.

Hiç bir koruyucu almadan yanıma, deniz'e doğru yola çıkmıştım. Sahile ulaştığımda kıyafetlerimi çıkarıp mayomu giymiş ve hemen suya girmiştim. İlk başta her şey çok güzeldi gerçekten. Yüzebiliyordum simitsiz ve kolluksuz, ama o kadar dalmıştım ki eğlenceme kırmızı şeriti geçtiğimi ayaklarım yerden kesildiğinde fark etmiştim ve bu benim için çok geç olmuştu. İşte o noktada paniğe kapıldım ve yüzme kursunda öğrendiğim her şeyi unuttum, suyun içinde bir anda başaşağı döndüm gözlerimi bir saniyeliğine açabildiğimde ayaklarım havada aşağıya doğru batıyordum, toparlanmaya çalışıyordum ama o kadar paniktim ki hiç bir şey yapamıyordum batmak ve çırpınmak dışında.

2-3 dakika boyunca çırpınmalarım bir sonuç vermeyince sonunda ölüm geldi aklıma evet dedim ölümüm boğularak olacak ve burada öleceğim. Tüm hayatım ciddi manada gözlerimin önüne geldi, o yaşımda bile farketmesemde ilk Atlas'ı anımsamıştım ona tekrar sataşamayacağım için, onu bir daha göremeyeceğim için kahrolmuştum, sonra abim ah! Umuyordum ki kendini suçlamazdı ama abimi tanıyordum kendini suçlayacaktı ve gerçekten cennet diye bir yer vardıysa oradan onun bu hallerini izlemek istemiyordum. Sonra babam geldi aklıma, ona doyamamıştım. Pilot olduğu için sürekli çalışıyordu, asker olduğu için annem sürekli ağlıyordu onu tanımıyordum bile, tanıyacaktım daha çok vaktimiz olmalıydı. Annem ve Süreyya anne kesin kahrolacaktı üzüntüden hasta olacaklardı, geride gerçekten çok insan bırakacaktım.

Ama sonra artık ciğerlerim nefes alma ihtiyacı duyduğunda tek düşüncem kendim oldum, yalnız başıma acı çekerek ölecektim. Cesedim bulunabilecek miydi onu bile bilmiyordum ama ben öldükten sonra bir önemide yoktu. İçimde tuttuğum nefesi yavaşça koyverdim ve sırtımda namlusu ile beni bekleyen kaderime, sonuma teslim oldum. Ciğerlerime denizin tuzlu suyunu çektiğimde en başta anlattığım tüm semptomları yaşadım, tüm vücudum alevlerin ortasında kalmışım gibi yanmaya başladı, genzim burnum, ciğerlerim her yerim acıyordu. Bilincinizi sadece ciğerlerinize su çektiğiniz için kaybetmiyordunuz, aynı zamanda müthiş bir acı çekiyordunuz o yüzden beyniniz sizi bayıltıyordu, başka bir yandan bakarsak uykuda boğularak ölüyordunuz.

Bilincim kapalıydı bunu biliyordum ama kolumdan çekildiğimi hissettiğimde ruhumun bedenimden çıktığını ve cansız bedenimin bulunduğunu düşünmüştüm. Arkadan sesler ve ağlamalar geliyordu, hala acı hissediyordum, ruhumun bile acıdığını düşünüyordum çünkü göğüsümde, kalbimin orta yerinde müthiş bir sancı vardı sanki biri yumrukluyor gibiydi sonra bir anda ciğerlerime hava girdiğini hissettim ve alveollerime gönderdiğim suyun tamamı geri çıktı. Hissettiğim yangı gitmişti, beynim gözlerime açılma komutunu veriyordu ama gözlerim hala çok acıyordu.

GİRİFT | MAHALLE KURGUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin