11

886 78 30
                                    

Arkadaşlar bilmeyenler için söylüyorum, bundan sonra haftada iki gün bölüm gelecek. Salı ve çarşamba. Perşembe günü de ara verip diğer cuma ve cumartesi günleri de diğer kitabıma atacağım. Her hafta bu şekil devam edecek bir aksilik olmadığı takdirde. Aslında panodan duyurmuştum ama takip etmeyenler için buradan da söylim dedim.

Diğer kitabıma da davetlisiniz :)

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

İyi okumalar!

*********

Art arda yutkunarak önümdeki manzaraya bakıyor, gözlerimi kalçalarından ayırmaya çalışıyordum. Ama yapamıyordum. Biraz daha arkası donuk bir şekilde kalırsa hiç iyi şeyler olmayabilirdi.

"Bir şey mi istemiştin anne?" diyerek arkasını dönüp beni görünce gözlerini şokla açtı. "Sen gitmemiş miydin?" Gözlerim bu seferde beyaz tenine takılmış, pembe göğüs uçlarından ayrılmak istemiyordu. Zorlukla da olsa bakışlarımı gözlerine dikip az önce dediğini anlamadığım için tekrar  sordum.

"Efendim?"

"Sen gitmemiş miydin?" dediğinde kafamı iki yana sallayıp gözlerimi pencereye çevirdim. Bakmaya devam etseydim her an bir rezillik yaşayabilirdik. Yiğit'in götü tehlikedeydi.

"Etraf dağınık olduğu için temizlemeye yardım etmek istedim. Annen de Yiğit'le mutfağı yapabilirsiniz dedi. O yüzden gelmiştim yanına," dediğimde anladığına dair bir mırıltı çıkardı.

"Ben üstüme bir tişört alayım o zaman." Kafamı sallayıp, "Ben mutfağa gidiyorum sen giyinince gelirsin," dedim ve odadan çıkıp kendimi mutfağa attım. Tezgahın üzerinde olan sürahiden bir bardak soğuk su alıp kafama diktim. Aklımı dağıtmak amacıyla iki yana sallayıp bulaşıkları sudan geçirmeye başladım.

Daha birkaç kaseyi yıkamıştım ki mutfağa giren Yiğit'le bakışlarım yine ona döndü. Giydiği mor şortun üstüne siyah uzun bir tişört giymişti ve sanki üstünde sadece o tişört varmış gibi görünüyordu. Onu sadece üstündeki o tişörtle duvara yaslayıp öptüğümü, sertçe içine girdiğimi düşündüm istemsizce. Tüm kanım alt tarafıma toplanınca elimdeki kase elimden kayıp lavabonun içine büyük bir hızla düştü ve büyük bir ses çıkararak kırıldı.

Çıkan sesle kendime gelip "Ha siktir ya," diye söylenirken bir yandan da cam kırıklarını alıp çöp poşetine koymaya başladım. "Mete iyi misin?" diyerek yanıma geldi Yiğit hızla. Elimi alıp kendi avuç içine koydu ve kesik var mı diye baktı. Kalbimin atışları hızlanırken bir şey yapmadan onu izledim. Endişeyle elimi inceliyor, birini bitirince diğerine bakıyordu. En son ikisinde de sorun olmadığını anlayınca derin bir nefes alıp bana baktı.

"Niye dikkatli davranmıyorsun? Ya eline bir şey olsaydı? Baksana büyük parçalar var," diye kızınca tatlı gelmişti gözüme. Kendimi tutamadan gülümserken kaşlarını iyice çatıp "Utanmadan gülüyor bir de," deyince sırıtmamı kesip ciddileşmeye çalıştım.  Çok sinirlendirmemek lazımdı.

"Geç otur gerisini ben hallederim," dediğinde itiraz edecektim ki kaşlarını yine çattı ve "Sana ben yaparım dedim," dedi. Tırsıp mutfak sandalyesinden birine oturup onu izlemeye başladım. Zaten çok bulaşık yoktu. Ben kaselerin çoğunu halletmiştim, geriye sadece birkaç bardak ve kaşık kalmıştı. Onları da kolaylıkla halledebilirdi.

Senin bu çocuğa kırgındın en son. Geçmiş gibi.

Hayır geçmedi. Ama işte salak gibi hala seviyorum ve arzuluyorum onu. Kırgın olmam buna engel olmuyor iç ses.

Yiğit kısa sürede tüm bulaşıkları bitirmiş, tezgaha da sprey sıkıp temizledikten sonra işi bitmişti. Tabii ben de bu sırada kalçalarına bakmamak için gözlerimle büyük bir savaşa girmiştim. Ama o kadar güzellerdi ki bir türlü gözümü ayıramanıştım. Kendimi sapık gibi hissediyordum şu an.

Açıkçası babası böyle giyinmesine nasıl izin veriyor onu da anlamamıştım. Genelde babalar -en azından duyduklarım- erkek çocukları böyle giyinsin istemez, sevmezdi. "Erkek gibi" giyinsinler isterlerdi. Bunu ona daha sonra sormayı aklıma not edip su içen Yiğit'e döndüm.

Kafasını kaldırdığı için boynu açılmış, her yutkunuşunda oynayan adem elması görünüyordu. Gözlerim oradan boynunun diğer kısımlarında dolandıkça bembeyaz boyunda kendimden izler bırakmak için neler verebileceğimi düşündüm. Sanırım aylarca abime yalvarıp alması için zor ikna ettiğim bilgisayarı verebilirdim.

O sonunda suyunu bitirmiş beni bir işkenceden kurtarmıştı. Kafamı kaldırıp duvardaki saate baktım. Abimin gelmesine yarım saatten az kalmıştı. Gitme vaktimin geldiğini anlayıp ayaklandım.

"Ben artık gitsem iyi olacak, abim gelir birazdan," dediğimde Yiğit bana bakıp kafasını salladı. Ama morali bozulmuş gibiydi. Bana öyle geldiğini düşünüp umursamadım.

"Ama gitmeden sana bilekliğini vereyim, geçen bize geldiğinde düşürmüşsün. Ben de geçen yerde gördüm," dediğinde kayıp olan bilekliğimden bahsettiğini anladım. Ben de okulda biri dızladı sanmıştım.

"Tamam," dediğimde kafa işaretiyle odasını gösterdi ve ilerlemeye başladı. O önde ben arkada odasına girdiğimizde kapıyı kapattım. Çalışma masasına gidip çekmeceyi açtı ve siyah bilekliğimi çıkardı. Yanıma geldiğinde elinden almaya çalıştım ama izin vermeden çekti elini. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda "Bileğini uzat takacağım," deyince bileğimi uzatıp takmasını bekledim.

Çok sıkı olmadan takıp, oldu anlamında kafasını salladı ve gülümsedi. "Ben gideyim o zaman," deyip arkamı dönüyordum ki kolumu tutup engel oldu. Anlamsızca ona bakarken birkaç adım atıp aranızdaki mesafeyi bitirdi ve yapmasını en son beklediğim şeyi yaptı.

Ayaklarının üzerinde hafifçe yükselip dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

********

Part iki için like atıp abone olmayı unutmayın kskfkdkdkd

Şaka maka öpüştürdüm, ben bile şoktayım. Millet 11. bölümde daha aşık etmiyor ben Kiss yazdım. Siz daha benim hakkımı yiyorsunuz oy bile vermiyorsunuz. Kırgınım :''(

Neys arkadaşlar artık haftaya kadar beklemek durumunda kaldınız ama belki insafa gelip yarın ya da pazar günü bölüm atabilirim. Söz vermiyorum ama :)

Ve bir de üşendiğim için kontrol etmeden atıyorum, yanlış varsa kusura bakmayın :))

Her neyse bir sonraki bölüm görüşmek, kendinize iyi bakınnnn.

🖤🖤🖤

Yağuşuklu *BxB*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin