▪︎Minho'nun kırık kalbi▪︎
Araf neydi?
Ne iyiydi ne kötüydü. Ne hayattı ne de ölümdü. Ne siyahtı ne de beyazdı. Ne açıklıktı ne de gizlilikti.
Aslında araf bendim. Arafta olan bendim. Sevilmediğimi hissedip sevmeye devam eden de bendim. Ne yapacağını bilemeyen de bendim. Aptal olan da bendim.
İşten yeni ayrılmış, markete uğramıştım. Birkaç ihtiyacımı aldıktan sonra en sevdiği çikolatayı da sepete ekleyip ilerlemeye başladım. En sonunda kasaya ulaştığımda kasiyerin ürünleri kasadan geçirmesini izlerken hayatımı sorguluyordum.
Ödemeyi yapıp marketten ayrıldığımda onu aradım. Üçüncü aramamdan sonra cevap vermişti, her zamanki gibi.
"Ne var Minho?"
"Biliyor musun? Bugün doğum günüm. Bir saate buluşup kutlamak için bir kafeye gidelim mi?
"Mesaiye kalacağım."
Ve telefon kapandı.
Yolda dolan gözlerimle ilerlemeye başladım. Aslında bugün ne de mutluydum; uzun süren bir davayı kazanmıştık, doğum günümdü...
Eve girince kapıyı arkamdan kapatıp odama yönelecekken salondaki sesleri duyunca kim olduğunu anlamıştım.
Salona girdiğimde Jeongin ve birkaç arkadaşı yine toplanmışlardı. Etraf biraz dağınıktı, normalde bunun için hep azarlardım ama şu an hiç havamda değildim.
Jeongin annemden korktuğu için arkadaşlarıyla buluşacağı zaman benim evime toplardı hepsini. İlk başlarda kızıp anneme söylemekle tehdit etsem de iyi çocuklar olduklarını anlayınca sesimi çıkarmamıştım. En azından ben işteyken gelip sonra sessizce gidiyorlardı.
Tam odamın kapısını açacağım sırada Jeongin kolumdan tutup çekiştirerek salona getirdi. Hep bir ağızdan "İyiki doğdun Minho Hyung!" sesleri yükselince onları kırmak istememiştim, hepsi çok tatlı ve inceydi.
Ama insan "o" kişiden bekliyordu bunu işte.
Yaklaşık bir saat kendimi zorladım ve eğlenmeye çalıştım. Sonra hızlıca "yorgun" olduğumu söyleyip odama çekildim. Akşam bir parti vardı ve dinlenmezsem kesinlikle kaçırırdım.
1 saat sonra
Yavaş yavaş uyandığımda gözlerimi açmak için birkaç saniye kırpıştırdım, etraf oldukça kararmıştı.
Sonra lanetler yağdırarak telefonumu aramaya başladım. Geç kalmak istemiyordum.
Komidinde duran telefonu alıp hızla ekranı açtığımda fazla ışıkla önce yüzümü buruşturdum, ışığa alışınca daha yarım saatim olduğunu görmemle derin bir nefes aldım. Şimdi hemen hazırlanıp çıkmam gerekiyordu.
Üstüme beyaz bir t-shirt, siyah deri ceket; altıma siyah bir deri pantolon geçirmiştim. Zincirli birkaç kolyemi ve bilekliğimi de taktıktan sonra converse'lerimi giyip evden çıktım.
Otoparktaki arabamı da çıkarıp yola koyuldum. Sadece on dakikam kalmıştı. Geç kalmam sorun değildi ama dakik olmayı tercih ederdim.
Yol boyunca "Winter Falls" dinlemiştim. Navigasyon sayesinde bulduğum yere vardığımı fark edince araçtan indim.
Orta büyüklükte bir villaydı burası. Bahçede mobilyalar, havuz ve gül gibi şeyler vardı. İçeriye adım attığımda masaların çoğunun dolu olduğunu gördüm, bizimkileri ararken gördüğüm tanıdık yüzlerle yanlarına ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
defol git - minsung
FanfictionC: "Seninle tanıştığım günün şafağında gün batımını izleseydim!" -♧ H: "Surprise, welcome to my party!" M: "Dayanabilirsen dayan Minho Cabbar..." -☆ M: Senin burada ne işin var? J: Ya içeri girmeme izin verirsin ya da bana 'defol git' diyebilirsin.