10 yil sonradan selammmlae
nasilsiniz asklarim
final yapmak icin hazirim 👏🏻👏🏻 saksak alkis
iyi okumalwe 💐💕🙆🏻♀️
gidin ve Experience, Little Me, Little Death, Fairytale dinleyin abi.. 🥹
-?- en son okudugunuz kitap neydii
-☆- benimki Charlie'nin Büyük Cam Asansörü 🥳🥳
(ozet cikarmak icin kolay kitaplar..)
anywayy
**
Han Jisung'un annesini engellemesinin ardından bir ay geçmişti, sorunsuz geçen günlerini bolca birbirlerine ayırmışlardı: Sung sevgilisinin ailesiyle daha çok bir araya gelmişti, Felix kendi hâlinde gibiydi, Changbin ve Jeongin ise onun olmadığı zamanlarda baş başa vakit geçiriyorlardı, Minho ise daha da prestijli bir avukat olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu, Jisung her defasında onunla gurur duyduğunu doğrudan belli ediyordu.
Yağmurlu bir gün, 13 Eylül, saatler gece yarısını vurduğunda bir günü daha takvim yaprağından kopardı Felix, bugün doğum günüydü.
Telefonuna gelen bildirimlerle gülümsedi, ekranı açıp bildirim panelinden hepsini tek tek kontrol etti, kutlayan oldukça fazla kişi vardı, o ise tek bir kişinin mesajını bekliyordu; Bundan yaklaşık birkaç ay önce tam da Lee Minho'nun yaptığı gibi.
Beklediği mesajı tabii ki alamadı, zaten son birkaç gündür mesajlarına yanıt alamamıştı ki, beklediği için bile kızdı kendisine. Kalbini kaptırmaktan çoktan nefret etmişti ama bunun için geç olduğunu anlaması zamanını belli ki almıştı. Onun değişebildiğine inanmak istiyordu işte, ne kadar zavallıydı, değil mi?
Tüm mesajlara yanıt verdi, bunu yapmasıysa dolan gözleri için bir peçete aldıktan hemen sonra olabildi. Ağlamazdı o, bu kadar da hassas değildi; sadece hoşlanıyordu, ötesi yoktu, olsaydı çoktan ağlamış olurdu.
Ve Felix telefonu kapatıp çarşafını sert bir hareketle kanepeye serdi, telefonu sehpaya fırlatıp dolan gözyaşları art arda akarken uyuyakaldı. Yanıtladığı doğum günü mesajları köşeye çekilip ona kahkahalar atıyordu sanki; Beklediği ama atılmayan o mesaj ise bir hayalet gibi, yokluğunu onun gözüne sokmak istercesine, zihninin her bir köşesinde dolaşıyordu, her yere izlerini bırakıyordu; Soyut ama acısının somut olduğu izlerini.
Ertesi Sabah
Sungie, tüm duygularını karşısındaki gence aşılıyordu, tutkuyla öpüyordu onu, bazen saçlarına değdiriyordu zarif parmaklarını...
Lee Minho; sevgilisinin son öpücüğüne de veda edip ilerledi ve kapıyı açtı, önceki gece yağan yağmurun bıraktığı izler hâlâ havaya hâkimdi. Yağış küçük dokunuşlarıyla devam ediyordu, rüzgâr saçlarını okşuyordu sanki. Huzursuz edici bir atmosfer vardı, oldukça kasvetliydi. Hava bir çok şeye haberci olur, diye geçirdi içinden, içini garip bir duygu karışımı kapladı.
Rahatlamak için tekrar arkasını döndü, Jisung; tahmin ettiği gibi kapıda onun aracına binmesini bekliyordu - hep böyle yapardı, o gidene kadar kapının tam önünde durur, sanki bir şey olabilirmiş gibi korumak isterdi onu her şeyden.
İki genç birbirine gülümsedi, Minho derin bir nefes aldı, kendisini huzursuz eden havayla huzur bulmak gibi bir çabaya girişti. Yine de bunu es geçti, arabaya binip yolun akışına bıraktı her şeyi.
Sonunda asla düzenli olmayan masası görüş alanına girdi, ofisini tamamen gösteren duvar niyetindeki camdan. Kapıyı açıp odasına girdi, birkaç dosyayı kenara itip kendine alan açtı. Birkaç dakika sonra, kapının hemen önünde, içeri girmek isteyen bir kadın gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
defol git - minsung
FanfictionC: "Seninle tanıştığım günün şafağında gün batımını izleseydim!" -♧ H: "Surprise, welcome to my party!" M: "Dayanabilirsen dayan Minho Cabbar..." -☆ M: Senin burada ne işin var? J: Ya içeri girmeme izin verirsin ya da bana 'defol git' diyebilirsin.