Günümüz - Minho'dan
"Böyle işte," dedi Jeongin, şimdi kahvaltısını bitirmişti, hyunguna Jisung'un Changbin'den neden nefret ettiğini anlatmıştı, Chan bunları belki çok zor öğrenmişti ama sonuç olarak bu bilgi ellerindeydi.
"Tamam, teşekkürler." dedim, gülümsemeye çalıştım ama buruk bir gülümsemeydi.
"Hyung," Jeongin zaten aklında olan ama söyleyip söylememekte kararsız kaldığı şeyi bir süre kafasında tarttı belli ki, "Bu kağıttaki adrese gider misin?" Elime küçük bir not kağıdı tutuşturdu. Açıp baktım ama adres tanıdık gelmemişti.
"Burası neresi ki?"
"Gidince görürsün - servis geldi - görüşürüz hyung."
Kapıyı aceleyle kapatıp beni boşluğa bakar halde bıraktı.
Benim de işe gitmem gerekiyordu, böyle boş boş bakarsam Jisung'un maruz kaldığı bu iğrenç sahneye ağlayabilirdim.
***
Güneş batmaya yüz tutarken binadan ayrıldım, yüzüme çarpan akşam güneşini merhametle karşıladım.
Eve uğramadan önce Jeongin'in bu sabah elime tutuşturduğu kağıttaki adrese uğrayacaktım.
"Görüşürüz Minho."
Meslektaşıma gülümseyerek el selamıyla yanıt verdim. Şimdi tek tük kalan arabalardan kendiminkini kolayca bulup kilidini açtım.
Yol boyunca pek bir şey düşünmemiştim, zaten adres navigasyondan öğrendiğime göre pek uzak değildi.
"Hedefe ulaşıldı."
Telefondan gelen sesle camdan dışarı göz attım. Kalabalık sayılabilecek bir caddeydi burası; hemen önümde iki katlı, alabildiğine büyük bir ev vardı, aynı şekilde büyük bir bahçesindeyse; büyük bir havuz, birkaç bahçe mobilyası, özenle ekilmiş çiçekler vardı.
Tabii dış kapıdaki iki korumayı da eklemek gerek.
El frenini çekip arabadan indim ve etrafı inceleyerek yürüdüm, biraz sonra korumalarla göz göze geldim.
"Adınız nedir?"
"Minho - Lee Minho." dedim, nereye geldiğimi bile bilmiyordum, Jeongin'e güveniyordum sadece.
"Patrona haber ver." dedi, uzun boylu, gür ve kıvırcık saçlı olan; diğerine.
Mesajı alan adam telefonundan arama yapmaya koyuldu, keskin yüz hatları ve kesinlikle ürkütücü bir tipi vardı.
"Lee Minho - evet patron - tamamdır."
Geçmemi engelleyen adam bu sefer çekildi ve eski konumuna döndü, ben de büyük bahçede yürümeye başladım.
Çelik siyah kapıda durunca zile basmama gerek kalmadan kapı bir hizmetçi tarafından açıldı.
Beni geniş salona yönlendirdi, koltukta beklememi söyledi, neyi beklemem gerektiğini bile bilmiyordum!
En azından başıma gelebilecek herhangi bir darbeye karşı önümdeki sehpada duran vazoyla bakıştım.
Salonda bir L koltuk ve iki berjer vardı, önünde krem rengi zarif bir sehpa ve üstünde ahşap bir vazo; içindeyse kurumuş çiçekler.
Burası hoş bir yere benziyordu, genişti ama kaba değildi, aksine insanı çeken bir havası vardı. Ama darbenin nereden geleceğini kestiremezdiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
defol git - minsung
FanfictionC: "Seninle tanıştığım günün şafağında gün batımını izleseydim!" -♧ H: "Surprise, welcome to my party!" M: "Dayanabilirsen dayan Minho Cabbar..." -☆ M: Senin burada ne işin var? J: Ya içeri girmeme izin verirsin ya da bana 'defol git' diyebilirsin.